MTBF – Mean Time Between Failure :  Bir iş merkezinin iki plansız duruşu arasındaki ortalama süresidir.

Formülü :

MTBF = Çalışma Süresi / Plansız Duruş Sayısı

MTBF değerinin zaman içinde artıyor olması sürprizlerin azaldığını, giderek daha az arızanın olduğu ve problemsiz çalışma dilimlerinin giderek uzadığı anlamına gelir.

mtbfpozitif

* Bir iş merkezinin aylar itibarı ile MTBF grafiği

MTBF değerinin azalıyor olması ise ölçüme söz konusu olan çalışma diliminde aksiliklerin artıyor olması demektir, kısacası MTBF değeri ne kadar yüksek ise o kadar iyidir.

Formülde yer alan çalışma süresinin gerçek süre olması önemlidir.
Örneğin bir iş merkezimizin kapasitesi aylık 250 saat iken sadece 50 saat çalıştı ise 50 saat kabul edilmelidir, çünkü arızaların oluşu ile çalışmanın ilişkili olması gerekir.

MTBF, Bakım Yönetimi için kullanılan anahtar performans kriterlerinden birisidir.

Elinizde bir zar bir de bozuk para olsun. Zar attığınızda “tek sayı”, paranın ise “yazı” gelme ihtimali nedir (her ikisi aynı anda) ?

Cevaplarınızı bekliyorum.

Tags:

Normal bir uçuştasınız, ortalıkta hiç bir olumsuzluk yok ve pilot konuşuyor :

“Sayın yolcular, şu anda aklıma gelen bir iniş metodunu ilk kez deneyeceğim, endişelenmeyin, ben çok rahatım”

Kendine güvenmek, sınırları gerçekçi tespit ederek hangi konularda nereye kadar ulaşabileceğimizi bilmek hayatımız boyunca gerekli bir yetkinlik. Kendinize güvenmeyince başarısız olmayı beklersiniz, hayatınızda döneceğiniz virajlara başkaları müdahale etmeye başlar daha doğrusu buna açık olursunuz.

Hiç kimse kendine güven duymayan, sinirli ve değişken davranışlar gösteren birinin yönettiği proje içinde yer almak istemez, dolayısı ile “kendine güven” aynı zamanda bir takım liderliği olma özelliklerinden biridir. Diğer yandan kendine güven duyan insanlar bu duyguyu etraflarına da yayar, çevrede bulunan kişiler bunu kolayca hisseder ve olumsuzluklar karşısında daha sakin davranırlar.

Peki siz dışarıdan bakılınca nasıl gözüküyorsunuz acaba, insanlar neleri değerlendirerek buna karar veriyorlar ?

* İnsanlar sizi eleştirseler, alay bile etseler kendi doğru bildiğinizi yaparmısınız yoksa başkalarının ne düşündüğü daha mı önemlidir ? Öne çıkmak, dik durmak kendisine güvenen insanların işidir ama elbette ölçüyü bilmek, kendi yeteneklerinizi tanımak ve sindirmiş olmak gerektirir. Televizyonlarda yetenek yarışmaları var, oralara çıkıp milleti husursuz eden sesi ile şarkı söylemek veya kendisini yerden yere atarak dans yapmak birer “öne çıkma” değildir, diğer yandan kendine güven duymak da değildir. Sadece kendini bilmezlik, etrafının değer kriterlerinden habersiz olmaktır ve dolayısı ile konumuz ile alakası yoktur.

* Hani hiç bir konuda karar vermek istemeyen, risk almamayı bir görev talimatı gibi algılayarak rahatını bozmayanlar vardır (görev talimatının dışına çıkmayı söylemiyorum, etliye sütlüye karışmama davranışını söylüyorum). Genellikle kendi konfor zonundan ayrılmak istemeyen, hata yapmaktan korkan, en ufak bir değişiklik karşısında bile onay almadan devam etmeyen insanlar büyük ihtimalle “o konuda” kendilerine güvenmemektedirler (kesin bir görev talimatı değil ise). Yaptığı işe, kendi bilgi ve yeteneklerine güvenen kişiler daha iyisini yapabilmek için bazı riskleri alırlar. Zaten ilerleme de böyle olur.

* Bir hata yapınca kabul edip ondan gerekli ders çıkartmak bir güven göstergesidir. Kişinin kendisini bilmesi ve gerçek ile yüzleşmesi ona ileride fayda sağlar. Peki hatanın üstünü örtmeye çalışmak ve diğerleri fark etmeden düzeltmeye çalışmak kötü müdür ? Hatayı düzeltmeye çalışmak kötü değil elbette ama üstünü örtmeye çalışmak faydasız ve ters tepebilecek bir süreci başlatabilecek bir hamledir. Üstünü örtme çabası aldatmatmaya çalışmaya dönüşebilir ve bu da hatanın kendisinden bile kötü olabilir.

* Kendisine güvenen bir kişi iyi yaptığı işlerden sonra tebrik edilmeyi bekler. Güvensiz kişiler ise yaptıklarını abartarak her fırsatta ve herkese anlatmaya çalışır, bu sayede takdir edilmeyi umarlar. Bir başarıdan sonra takdir beklemek normaldir ve başaran kişinin hakkıdır ancak bunun için etrafa saçılmak güvensizlik göstergesidir. “Sonra ben de ona dedim ki …….. öylece kala kaldı …… kiminle karşı karşıya olduğunu anladı” gibi cümlelerden uzak durursanız kendinize olan güveni geliştirmek için bir adım atmış olursunuz.

* Takdir edildiğinizde “Teşekkürler, gerçekten de çok çalıştım ve bunu fark ettiğiniz için sevindim” cümlesi ile mi karşılık verirsiniz yoksa “Hiç önemli değil, başkası da yapabilirdi”  şeklinde mi ? Biz Türkler mütevazı bir ulus olduğumuz için ikincisine çok rastlarız ama ilki kendisine güvenen bir kişinin ruh halini yansıtıyor. Tevazu ile güvensizlik bizim topraklarımızda biraz karışır bazen de kendine güven ile cehalet bir birinin içine girebilir.

Bir adamın kocaman bir incisi varmış. Bir gün onu deldirtmek istemiş, en iyi ustayı araştırmış ve ona gitmiş :

- Ünlü inci ustası sen misin ?

- Evet

- Şu inciyi deldirtmek istiyorum

- Ben onu delemem

- Sen ne biçim ustasın bir inciyi delemiyorsun !

- Ver şu inciyi bana (usta inciyi sahibinden alıp arka tarafta bulunan çırağa fırlatıp seslenmiş “del şu inciyi”)

Çırak inciyi bir anda delip ustasına atmış, usta da inciyi sahibine vermiş.

- Sen koskoca bir ustasın bir inciyi delemedin ama bak çırağın deldi … demiş incinin sahibi

- O değerini bilmiyordu … diye cevap vermiş usta

Kendine güven duymanın, özgüven sahibi olmanın kökleri belki doğumdan öncesine gidiyordur belki de gitmiyordur, bunu bilmiyorum. Ama geliştirilebilir bir yetkinlik olduğunu biliyorum.

Önce ne olduğunu tanımlayalım :

Bir şeyi başarabilmek için kendi fikir ve yeteneklerine güvenmek, bir olay karşısında bağımsız davranarak onu göğüslemeye istekli olmak.

Şimdi gelelim nasıl geliştirilebileceğine …

1. Neyi başardığınızı listeleyin

Hayatınızı düşünün ve ilk 10 başarınızı yazın, zamanla bu listeye daha önemli bir başarınızı ekleyin ve listede en önemsiz olanı çıkartın. Biraz eğlenin, bakın sizin de bir başarı listeniz var.

2. Güçlü yanlarınızı düşünün

Bunun için SWOT analizi yapabilirsiniz. Bu sayede güçlü yanlarınızı, fırsatları, zayıf noktalarınızı değerlendirmiş olacaksınız.

3. Sizin için önemli olan ne, hedefiniz ne ?

Bir hedef koyup onu başarmak özgüveninizi arttıracaktır. Diğer yandan hedef ve hedefe odaklanmak çok ama çok önemlidir. Bir çok kişi hedefinin olduğunu düşünür ama genellikle yoktur. Şimdi bir düşünün ve cümleye dökün “hedefiniz ne ? “.

4. Düşüncelerinizi yönetmeyi öğrenin

Negatif düşünce ve söylemlerden kurtulmayı becermelisiniz, kendinizi bulunmak istediğiniz yerde hayal etmeli ve resmi aklınıza kazılamalısınız.

5.  Başarıya odaklanın ve bütün gücünüzü harcayın

Şimdi odaklanma zamanı, artık güçlü ve zayıf yanlarınızı biliyorsunuz ve bir hedefiniz var, kendinizi bulunmak istediğiniz yerde de görebildiğinize göre artık oraya ulaşmak için enerji harcama noktasına geldiniz.

Başardıkça kendinize daha fazla güveneceksiniz, çalışırsanız olacaktır.

Üretimin Bir Numaralı Kanunu : Üretim sürecinden elde edilecek bütün fayda, malzeme ve bilgi akış hızına doğrudan orantılıdır.

Bu cümle size biraz anlaşılmaz geldi ise şöyle de düşünebilirsiniz. Eğer aldığınız siparişi ışık hızı ile üretime aktarıp yine ışık hızı ile bitmiş ürünü masanın üzerine koyabiliyor olsaydınız ne mamul ne de yarımamul stoğunuz olmaz, rakipleriniz sizin faaliyet gösterdiğiniz pazarlardan çıkmak zorunda kalırlardı.

Malzeme ve Bilginin akış hızı arttıkça üretimin kontrolu kolaylaşır ve planlamanın etkinliği artar. Bu durumda Malzeme ve Bilgi akışını yavaşlatan herhangi bir problemin yok edilmesi kaynaklarımızın daha iyi kullanımını sağlayacaktır.

Akış hızının yüksek olması iki olay arası geçen zamanın daha kısa olması anlamına geldiği için ZAMAN üretim sürecinde kullanılan en kıymetli kaynak olmaktadır.

Başlangıçta herkes eşit zamana sahiptir… Onu ziyan etmek geriye dönüşü olmayan kayıplar yaratır; çünkü diğer tüm kaynakların aksine stoklanamaz, tekrar kullanılamaz ve para ile alınamaz…

Akışı yavaşlatan unsurlar kullanılan zamanı arttıran unsurlar ile aynıdır.

Dolayısı ile bu unsurları ortadan kaldırmak için çalıştığımızda aynı anda ?zamanı? daha iyi kullanıyor olacağız.

İletişim karşılıklı iletmek demektir. Bunun olabilmesi için mesajın kaynağı ile hedefi aynı ortamı paylaşıyor olmalılar; örneğin aynı odada veya telefon konuşması yaparak, mektup okuyarak, bugünün teknolojisinde chat yaparak, sms mesajları ile … İletişimin gerçekleşmesi için bakın uzmanlar ne diyor :

“Kaynak tarafından “hedefin” anlayacağı biçime getirilen mesaj hedef tarafından algılandıktan sonra (hedef, gelen mesajı çözümlüyor, yorumluyor) kaynağa bununla ilgili bir tepki verir. Şimdi model tersine dönmüştür, kaynak verdiği mesajın karşılığını almış olduğuna göre aldığı mesajı çözümleyerek o da bir tepki üretir. Mesaj alıp verme karşılıklı olmuyor ise iletişimden söz etmek mümkün değildir”

Mesela bir otelin web sitesinde bulunan info@… diye verilen bir e-posta adresine şu gün gelmek istiyorum yeriniz var mı diye bir mesaj yolluyorsunuz, otel kurumsal görünüyor (ne demek olduğunu hayatımda anlamadım ama siz ne söylemek istediğimiz anladınız umarım, böylece bir iletişim kurmuş olduk …) ama cevap yok … veya telefon hattının ucunda kimse yok ama siz konuşuyorsunuz veya çok kızgınsınız ya da neşeli ve kendi kendinize konuşuyorsunuz ya da karşınızda bulunan kişi ile duvar arasında bir fark yok “duvara konuşuyorsunuz”. Bunların hepsi birer başarısız iletişim girişimi.

Bildiğiniz veya belgesellerde seyrettiğiniz gibi sadece insanlar iletişim içinde değil, nerede ise tüm canlı organizmalar kendi dillerini anlayanlarla iletişim içinde. İletişim sadece ses ile mi oluyor ? Hayır elbette, örneğin bir aslanın kendisine yaklaştığını hisseden bir antilop aniden koşmaya başlayınca diğerleri için bu yeterli bir mesaj oluyor.

Ortak dil konusunu sadece konuşma lisanı olarak algılamamak gerekir, karşımızda bulunana mesajımızı iletmek için kullandığımız herhangi bir yöntem, ses, jest, mimik, koku, yazılı metin … seçenekler çok yeter ki mesajı karşımızdakinin anlayabileceği, çözümleyebileceği gibi üretebilelim.

Şimdi gelelim “iletişim kurabilme ve iletişim içinde kalabilme konusuna”.

Öncelikle gerekiyor mu diye kendinize bir sorun, belki tercihiniz tam bir yalnızlıktır, eğer öyle ise uğraşmayın. Değil ise yazının bundan sonrasına insanların iş ve sosyal hayatını merkez alarak devam edeceğim, yani diğer canlılar ile ilgilenmeyeceğim.

Şimdi bir gözlem yapalım, yaşı uygun olanlar bilirler “bir zamanlar cep telefonu yoktu”. Yaşı 20 civarında olanlara bunu söylediğinizde size bulanık gözler ile, tarih öncesinden bir canlıya bakar gibi bakacaklardır, ama yoktu. Şimdi var ve ne oldu ? İnsanlar arası (en azından bizim ülkemizde) konuşma ve mesaj trafiği olağanüstü arttı, meğer ne çok şeyi içimize atıyormuşuz … Niye ? Çünkü bize yalnız olmadığımızı hatırlatıyor, hatta gösteriyor. Çünkü biz bir “ilişkiler ağı” içinde bulunduğumuz zaman rahat ediyoruz ve bunun için kendi çevremizde yer alan noktalar pardon insanlar ile iletişim içinde bulunmalı, mesajlarımızı onlar üzerinden ağ üzerinde bulunan bir başka noktaya taşıyabilmeli ve bize uzak noktalardan taşınan mesajları da alabilmeliyiz. Tıpkı bir örümcek ağı gibi, ağın bir ucunda meydana gelen titreşim düğümden düğüme atlayarak sonunda örümceğe ulaşır o da uygun pozisyonunu alır.

İşte bu ihtiyaç “iletişim kurabilme ve iletişim içinde kalabilme yetkinliği” ile karşılanır. Eğer iletişim kurabilme yetkinliğiniz zayıf ise ne anlaşılabilecek ne de anlatılanı anlayabileceksiniz. Şimdi gelelim bu yetkinliğin tanımına :

“Yüksek kaliteli, bozulmaya uğramamış bilginin kişinin üzerinden geçebilmesi, organizasyon içinde ise kendi üstlerine veya astlarına bilgiyi aktarabilmesi, bunun için fiziksel, psikolojik engellerin aşılmasına yardımcı olunması, fikir ve görüşlerin açıkça ve serbestçe ifade edilmesine destek olunması, konudan uzaklaşıcı veya uzaklaştırıcı eylemleri algılayarak durdurulması, karşılıklı fayda elde etme ortamının oluşturulmasına yardımcı olunması”

İletişim kurabilen ve bunu sürdürebilen kişileri nasıl tanıyabiliriz, özellikleri nelerdir, ne tür davranışlar gösterirler ?

* Kendi görüşünü açıkça ve anlaşılır olarak ifade eder. Çoğu kişi anlaşılmamaktan şikayetçidir demek ki bu kişiler “kendi görüşünü karşı tarafın çözümleyebileceği bir mesaj haline getiremeyenler” olmuş oluyor.

* Karşısındakini dinler, dikkate alır ve anlamaya çalışır. Diğer bir deyimle başından savmak veya kendi görüşünü üstün kılmak veya ona zeki cevaplar vermek için değil, anlamak için dinler.

* Açık uçlu sorular sorarak karşısında bulunanların kendilerini daha iyi ifade edebilmelerini sağlar. Karşındakini Evet-Hayır, Doğru-Yanlış arasına sıkıştırmaya çalışmaz.

* Etrafında bulunan kişileri doğru bilgiler ile güncel tutar. Organizasyon içinde  muhatap için ister pozitif ister negatif özelliklerde olsun bilgi saklamaz. Kimin hangi bilgiyi kullanması gerektiğini bilerek elinde bulunan bilgiyi doğru biçimde dağıtır.

* Anlaşmazlıkların sürmesini desteklemek yerine çözülmesi için destek olur, tarafların bir birini anlamasına yardımcı olma yollarını arar ve bulur.

* Sahip olduğu bilgiyi konunun uzmanlarına aktarabildiği gibi uzmanı olmayan kişilere de sade bir dille aktarabilir.

* Pozitif bir duruşu vardır, saldırgan görünmez. Bunu en kolay şöyle anlarsınız “yanında rahatım” duygusu duyup duymadığınıza bakın.

*Elektronik haberleşme metodlarını uygun kullanır. Örneğin e-postalarını normal harfler ile (büyük büyük harfler ile değil), normal renk olan siyah ile (kırmızı ile değil) yazmak gibi.

* Karşısındakinin sözü bitmeden onun konuşmasını kesmeye çalışmaz, yargılama ve kritik etme için acele etmez, fırsat kollamaz. Televizyonlarda seyrettiğimiz “reality show” programlarında rastladığımız çoğu konuşma böyledir, arada birisi diğerine “seni seviyorum” dese bile karşısındakinin bunu ancak bir süre sonra algılayacağına eminim çünkü dinlemiyorlar (bizim listemizde ikinci madde).

* İş arkadaşlarına elinde bulunan bilgiyi paylaşmayarak üstünlük sağlamaya çalışmaz. Bu tür, toplantıya girer ve o ana kadar herkesten gizlediği bilgi ile “bilen” adam olmaya çalışır, organizasyonlar için tehlikelidir, bu türü dikkatle kullanın ve çocukların ulaşabileceği yere koymayın lütfen !

* Herkesin anlayabileceği bir yöntemi, lisanı, kelimeleri kullanır. Örneğin kurulması gereken ERP sisteminizi size  “yönetimsel kurgunuzu yeniden düzenleyerek şirketinizi rekabet karşısında mavi okyanusa taşıyacak” şeklinde anlatmaz, ne olduğunu söyleyenin bile anlamadığı cümleler kurmaz.

Not : Bu yetkinlik tanımlarını kariyerinde ilerlemeyi, talip olacağı görevleri, pozisyonları gerçekten isteyen kişiler için yazıyorum. Bu sayede kendilerini işe alacak veya kariyer rotalarında ilerlemeleri için onlara destek olacak, yön verecek kişilerin hangi kriterlere dikkat ettiklerini bilmeniz gereklidir. Diğer yandan şirketlerde “performans ölçümü”, “performans yönetimi”, “yetkinlik esaslı değerlendirme” giderek yaygınlaşmaktadır. Bir profesyonel olarak kariyerinizi geliştirmeniz bu dünyanın kurallarını ve bakış açısını anlamanız ile mümkündür.

* Firma çalışanlarınızın “performans değerlendirme ve yönetim sistemi”  çalışanların takdir edilmesinin ötesinde şirket hedeflerinizin gerçekleştirilmesine katkı sağlamalıdır.

* “Neyi ölçüyorsanız o yapılacaktır” ; bu nedenle performans değerlendirme sisteminizin firmanızın stratejisi ile uyumlu olması gerekir.

* İnsan Kaynakları yönetiminiz, çalışanlarınıza sağlayacağınız imkanlar, eğitim çalışmaları performans değerlendirme sistemi ile ilişkilendirilmelidir.

* Performans değerlendirme çalışmasının hedefi firmanızın performansını arttırmaktır, buna uygun olarak çalışanlarınız için eğitim ve kendini geliştirme imkanları sağlamalısınız.

* Her çalışanınızın yaptığı işi ve bu işin stratejinize nasıl katkı sağladığını biliyor olmalısınız.

* Doğru parametreleri ölçmelisiniz, performans değerlendirme yaparken sonuçlar, davranışlar ve  kişisel özelliklerin bir karışımı kullanılmalıdır.

* Bir çalışanınız için toplanan bilginin farklı kaynaklardan elde edilmesine dikkat edin, bu sayede daha tarafsız bilgi ile hareket edersiniz.

* Performans bilgisi periyodik olarak toplanıyor ve çalışanınız ile paylaşılacağı için son değerlendirme raporu çok önceden tahmin edilebilir durumda olacaktır, bu nedenle sürpriz yapmaktan kaçının.

* Değerlendirme görüşmesinin özel bir yerde, yeteri kadar zaman ayrılarak yapılmasına ve görüşme esnasında kişisel geliştirme hedeflerine yer vermeyi planlamalısınız. Bu sayede görüşmenin gerilimini azaltmış olursunuz.

* Değerlendirme, performans yönetim kurgunuzun ilk adımıdır. Alınan kararları ve yeni hedefleri ne kadar yakından takip ederseniz amacınıza o kadar yaklaşırsınız.

* Başarıyı ödüllendirin. Performans değerlendirme ile çalışanlarınıza sağlayacağınız faydayı ilişkilendirmeniz sisteminizin işleyişi için gereklidir.

* Kanunlar açısından problem yaşamamak için performans değerlendirme sisteminiz için bu konuda danışmanlık alın.

ERP projelerinde “minimum enerji konumu” tehlikesi

Çalışan bütün sistemlerde “minimum enerji konumuna” geçme eğilimi vardır. Minimum enerji konumu her sistem için farklı tarif edilse de asıl olarak enerjinin harcanmayacağı veya en az harcanacağı konum olarak düşünülmelidir.

Örneğin bir insan için hiç bir şey yapmadan sırt üstü yatıyor olmak, bir otomobil için motorunun çalışmıyor olması (hatta demonte durması), bir masa için 4 ayağının ve tablasının ayrı ayrı yerde duruyor olması (çünkü dört ayağı üzerinde durmakta olan masa farklı kuvvet bileşenleri sayesinde pozisyonunu korumaktadır) ve bir bardak suyun bardakta değil yere dökülmüş olarak durması (çünkü suyun bardak içinde durabilmesi için suyun basıncına karşı bardak direnmektedir) düşünülebilir. Peki sizin şirketiniz için minimum enerji konumu nedir ? Üretmiyor olmak, satmıyor olmak, kıpırdamıyor olmak … veya bunlara benzeyen diğer eylemsizlik ifadeleri.

ERP uygulaması açısından bakıldığında ise minimum enerji konumu “bilginin paylaşılmadığı”
ve “paylaşılması için bir çaba harcanmadığı” durumdur. Şirket çalışanları bir çaba içinde olmadıkları için enerjilerini korumuş olurlar.

Başlangıçta herkesin veya çoğunluğun istekli gibi göründüğü ERP projeleri niçin bu duruma düşer ?

Bazı projelerde başlangıçta yapıldığı düşünülen görevlendirme ve iş planı kısa sürede geçersiz hale gelir, bunun sebebi başlangıçta “gerçeğin” ne olduğunun kavranmamış olmasıdır.

Gerçek, şirketinizin iş yapma biçiminin değiştirileceği ve o güne kadar kendi başına davranan departmanların / insanların bir arada yaşamaları gerektiğini öğrenmek zorunda olduklarıdır.

Yapılması gerekenin çalışmak, uzlaşmak, yeniden organize olmak olduğu anlaşıldığında ilk başta hesaplanmayan iş yükü bazılarını ürkütür, bazılarını ümitsizliğe sürükler, bazılarının vakti olmadığı ortaya çıkar … sonuçta hiç bir şey yapmama süreci başlar, çünkü genel kanı yapılsa da olmayacağıdır.

Gerçekle yüzleşin ve ilerleyin

Şirket beklentileri ile kabiliyetlerini bir arada değerlendirmek ve iş planını buna göre adımlandırmak zorundadır.

Kendinize şu iki soruyu sormalısınız :
“Şirketim niçin bir ERP projesi gerçekleştirmek zorunda ?” arkasından da
“Ne (neler) olduğunda proje başarılı olarak kabul edilecek ?”

Bu soruları sormanızın sebebi bir ERP projesinin çok zor veya çok uzun süreceği değildir, iyi planlandığında zaten ne zordur ne de uzun sürer; ancak net hedef, çalışma ve katılım gerektirir, pozitif enerji gerektirir.

Kısacası “bakarsan bağ olur, bakmazsan dağ olur”.

İki zar attınız acaba toplamının 1 gelmesi ile toplamının 13′ten küçük olmasının ihtimalleri nedir, cevaplarınızı bekliyorum (Add your comment linkine tıklayarak yazabilirsiniz)….

Cevap :

İki zar’ın mucize dışında toplamının 1 gelme ihtimali yok, doğru cevap “0″ ihtimal

İki zar’ın toplamı en fazla 12 olabileceğine göre toplamın 13′ten küçük olma ihtimali ise “1″, siz ona % 100 diyebilirsiniz.

Boğaziçi eğitim tarafından 5-6-7 Ağustos tarihlerinde, Nişantaşı Sofa Hotel’de düzenlenecek olan ?Tedarikçi ve Taşeron İlişkileri Yönetim Uzmanlığı Sertifika Programı? kapsamında 5 Ağustos öğleden sonra bir sunum yapacağım. Bu programa katılmak için (216) 422 95 95′dan Boğaziçi Eğitim şirketini arayabilirsiniz.

Sunum içeriğim

* Tedarik zinciri içinde verinin seyahati

* Teknoloji ve bilgisayarların tedarik süreci içinde yeri

* Müşteri – Tedarikçi arasında otomatik çalışan bir sipariş yöntem örneği : KANBAN

* Tedarik zinciri içinde stratejik işbirlikleri, riskler ve performansın arttırılması

20 Katlı bir binanın asansörüne bindiniz, yanınıza bir kişi daha geldi. Şimdi asansörde iki kişi oldunuz.

1. Yanınızda bulunan kişinin sizinle aynı katta inme ihtimali nedir ?
2. Şimdi yanınızda 2 kişi olduğunu düşünün (az önce bir kişi idi), bu ikisinin sizinle aynı katta inme ihtimali nedir ?

Sizin cevaplarınızı bekliyorum (Add your comment linkine tıklayarak yazabilirsiniz).

Bu problemin çözümüne katkıda bulunan okurlarıma  teşekkür ederim, yorumlarını aşağıda izleyebilirsiniz …

Doğru cevap :

Siz hangi katta ineceğinizi biliyorsunuz, ya hiç hareket etmeden inecek yada geriye kalan 19 kattan herhangi birinde. Dolayısı ile hesabın içinde siz yoksunuz. Diğer kişinin ise 20 alternatiften 1 seçeneği olduğu için cevap 1/20 > % 5.

İkici soruda ise siz gene yoksunuz, geriye iki kişi kalıyor ve bu kişiler bir birlerinden bağımsız hareket ediyorlar. Diğer bir deyimle ikisinin aynı katta inme ihtimali her birinin o katta inme ihtimallerinin “çarpımı” olacak. Cevap (1/20) * (1/20) >> % 0,25 oluyor.

Strateji Haritanızı Nasıl Çizeceksiniz …

Strateji haritanızı çizmeyi deneyince hiç te kolay olmadığını göreceksiniz. Rakiplerinizin neler üzerinde uğraştığını, yapmakta olduğunuz işin rekabet parametrelerini tespit etmeniz ciddi bir çalışmayı gerektirir.

Bir çok yönetici kendi uğraşı alanından yola çıkarak rekabeti tarif eder, örneğin siz bir otelin “yiyecek içecek müdürü iseniz” diğer bir otelin kahvaltısında sunulan yumurta çeşitleri ilginizi çeker, fazlalık veya eksiklik sizin için önem kazanır. Ancak bu bakış yöntemi resmin tümünü göremez, geride oda kalitesi, yatak, temizlik, fiyat, sessizlik … gibi faktörler sırasını beklemektedir.

Bazen de yöneticiler rekabet faktörlerine kendi faydaları cinsinden bakarlar, örneğin web sitesini ziyaret eden kişilerin hakkında bilgi toplayarak onlara daha iyi hizmet vereceğini düşünüp, sistemi yavaş ve sıkıcı hale getirerek ziyaretçi sayısının azalmasına sebep olunabilir.

Bazen de sebebi anlaşılamayan, belki de sadece “farklı görünmek” için adımlar atılır, örneğin bir lokanta “Sarı”, “Yeşil”, “Lacivert” renkli tabaklar, “Siyah” renkli çay fincanları kullanarak farklı bir statüye ulaştığını düşünebilir. Beyaz rengin dışında tabak seçimi yaparak “beyaz olmayan tabak renginin” bir rekabet unsuru olduğunu düşünmek eğer doğru ise elbette ki müşteri onu ödüllendirecektir …

Bu tür yaklaşımlar “büyük resmin” görülebilmesini sağlamaz, bizim daha farklı bir yaklaşıma ihtiyacımız var …

Şimdi stratejik haritanızı çizebilmeniz için 4 adımdan oluşan bir metodoloji üzerinde duracağız, bu sayede “ruh, üzerinde düşünebileceği” bir resim bulmuş olacak.

Görsel bir strateji oluşturmanın 4 adımı

1. Uyanış


İlk olarak ayaklarınızı bastığınız toprağı tanımalısınız. Bir çok kişi bulunulan noktanın herkes tarafından anlaşılmasını sağlamadan “nelerin değişmesi” gerektiğini bulmaya çalışır. Yıllardır ortaya çıkartmadığınız büyük resim için biraz daha sabırlı olmalısınız. Önce herkes “nerede durulduğu” üzerine anlaşmalıdır.

Örneğin şirketinizin bazı yöneticileri izlenen yolun çok başarılı ve rakipsiz olduğunu düşünürken bazıları rekabet karşısında zayıf düşüldüğünü ve müşteri şikayetlerinin arttığını söylüyor ise henüz bir noktaya gelmemişsiniz demektir.

Uyanış sürecini engelleyen diğer bir mekanizma ise yöneticilerin değişim ihtiyacını ya çok yavaş ya da hiç algılamamasıdır. Kurulu düzeni şimdi niye yerinden oynatacağız, “zaman” bizim seçtiğimiz bu yolun doğru olduğunu gösterecektir (ya da zaten biz o zaman burada olmayız) … şeklinde “şansımı denemek istiyor ve hiç bir şey yapmak istemiyorum” yaklaşımı bir şirketin stratejik haritasını ortaya çıkartma faaliyetini durdurabilir.

Değişim ya krizler ya da güçlü liderler ortaya çıktığında gerçekleşebilmektedir.

Şimdi yolumuza devam edelim … Uyanış aşamasında iki konuya yoğunlaşmalısınız :

1. Kendinizi rakibiniz ile kıyaslayabilmek için mevcut durumun resmini çizin

2. Rekabet ile sizin aranızda bulunan farkları inceleyerek neyi değiştirmenizin iyi olacağını tespit edin

2. Keşif


Uyandırma zilinden sonra sıra sahaya inmeye geldi, bu aşamanın ismi “Keşif” …

Başkalarının tarifi, raporlar ve tahminleri ile strateji belirlenemez, bunlar ile yola çıkmamalısınız. Kendiniz sahaya inmeli, ürün ve hizmetlerinizin müşterileriniz tarafından nasıl kullanıldığını, neler hissedildiğini, benzer ürünlerin nasıl algılandığını, müşteriniz olmayanların nasıl çözümler kullandığını, sizi bırakanların niçin bıraktığını iyice anlamalısınız. Bunun için bir grup yöneticiniz saha çalışmasına katılmalı, gözlem yapmalı, konuşmalı ve dinlemeli … geri döndüğünde “uyanış” aşamasında çizilen resimleri tekrar çizmeliler.

Bu sayede neyi değiştireceğiniz, neyi yok edeceğiniz ve ne yaratmanız gerektiği belirmeye başlayacaktır.

Keşif aşamasında cevaplamamız gereken soruları şöyle özetleyebiliriz :

1. Müşterimiz olmayanları kazanabilmek için hangi güçlükleri aşmalıyız ?

2. Rakip ürün ve hizmetlerin önemli avantajları nelerdir ?

3. Neleri yok edeceğiz, neleri değiştireceğiz ve neyi yaratmamız gerekiyor ?

3. Gösteri Zamanı


Bu aşamada hazırlıklarımızı başkalarına gösterecek ve en iyi resmi bulmaya çalışacağız. Bunun için yapılacakları 3 madde ile özetleyebiliriz. Tabii daha önce gösteriye katılacak olan kişileri bir araya getireceğiz. Şirketimizin yöneticileri ile şirket dışından fikir yürütebilecek, pozitif bakış açısına sahip kişileri bu gösteriye çağıracağız. Bunu bir workshop çalışması gibi planlayabilirsiniz. Yapılacakları özetlersek :

1. Önce, saha çalışması yapan kişiler, gruplar kendi araştırmalarına göre olan “strateji haritalarını” çizecekler. Bunun için 2 numaralı adımda elde ettikleri bilgileri kullacaklar.

2. Çizilen resimler hakkında gösteriye çağrılan grup bir değerlendirme yapacak (belki puanlama yaparsınız). Stratejik parametrelere müşteriler, kaybedilen müşteriler, rakiplerimizin müşterileri ve hiç müşteri olmamış kişiler açısından bakarak farklı alternatifler değerlendirilecek.

3. En uygun, en çok başarı vaat eden resim oluşturulacak.

İşte bu aşamada bu yazı dizisinin ikinci bölümünde yer alan Odaklanma, Farklılık Yaratma ve Güçlü Slogan Sahibi Olma testi işinize yarayacaktır. Oluşturulan stratejinin bu 3 maddelik testten geçiyor olması onun “güçlü” bir strateji olduğunun kanıtı olacaktır.

4. Duyuru

Eğer stratejiniz uygulanacak ise bilinmelidir, bilinmesi için ise duyurulmalıdır. En etkin duyuru için “eski” ve “yeni” stratejinizi bir arada tanıtın, çalışanlarınız neyin değişeceği hakkında çok net fikir ve bilgi sahibi olmalıdır.

Bunun için :

1. Eski ve yeni strateji haritanızı tek sayfa üzerinde kıyaslayan bir döküman hazırlayın

2. Sadece yeni stratejik plan ile uyumlu olan proje ve kararlara destek verin, ancak bu sayede şirketiniz yeni stratejiyi hayata geçirebilir.

Artık hedefiniz bulunduğunuz nokta ile hedefiniz arasında bulunan mesafeyi kapatmak olmalıdır.

Çalışma ortamı tamamen bir sosyal ekosistem, çoğu kez bir ekip üyesi olarak iş hayatımızı geçiriyoruz. Bazen ekip üyesi bazen ise yöneticisi veya izleyicisi oluyoruz. Bu ortamda başarılı olabilmek için beraber çalışabilme ve işbirliği yapabilme özellikleri hayati özelliklerdir, aksi halde yalnız kalırız. Belki yalnızlık zaman zaman güzel görünebilir ama iş ortamında yalnız bırakılmak inanın hiç çekilmez.

Öncelikle “suçlayıcı tavır ve davranıştan” uzak durmak gerekir. İşler kötü gittiğinde savunma ve suçlama yapmaya başlamak bir işe yaramaz, aksine “çok konuşan hata yapar” sözü bir kez daha doğrulanır. Pozitif bakış açısı ile olaylara bakmalısınız, pozitif olmak ile duyarsız olmayı da karıştırma malısınız … çoğu kez karışır !

Suçlu arama tarama çalışmasını siz değil de başkaları yapıyor ise onları da durdurmalısınız (aslında ekip oluşurken bu tür insanları zaten dışarıda bırakmak gerekir ama her zaman mümkün olmuyor). Hatanın bir kez daha tekrarlanmaması için neler yapabileceğinize odaklanmalısınız.

Kulis veya bir takım üyesi hakkında diğeri ile konuşma gibi olaylar içine de girmeyin (bu yapılabilse işyerlerinde dedikodu biterdi, demek ki kolay değil). Bu tür konuşmalar genellikle “suçlamak” ve “kendini savunmak, üstün göstermek” merkezlidir dolayısı ile faydasızdır ve çok tehlikelidir, karşınızda bulunan kişi olayı daha da abartarak sizi yönlendirebilir. Bir tek durumda faydalı olabilir o da yapıcı bir amaç var ise, örneğin arkadaşınızdan arabuluculuk istiyor, ortamı dengelemesini istiyor olabilirsiniz …

İçinde bulunduğunuz takımın ve sonuçların sorumluluğunu taşımak durumundasınız, fakat bunu bir başkasının sorumluluğunu taşımak ile karıştırmayın.

Bir takım üyesi olduğunuzda kendi yapabileceklerinize yoğunlaşmalısınız, başkalarına ne yapmaları gerektiğini söyleyerek zaman harcamayın. Nasıl daha fazla katkı sağlayabileceğinizi düşünmeli ve uygulamalısınız. Uygulama kısmı oldukça önemli, konuşmak kolay uygulamak, uygulamaya talip olmak zordur. Bunu deneyin göreceksiniz ki hayat size umduğunuzdan fazlasını geri verecektir. Ne demişler “iyilik yap, denize at”.

Hiç bir zaman özel ve hassas bir bilgiyi başkaları ile ilişkinizi güçlendirmek için paylaşmayın, aynı takımın üyesi olmanız herkesin herkes hakkında her şeyi bilmesi demek değildir. Bunu yaparsanız her iki taraftan da saygı görmeyeceğiniz garantilenir, sonuçta siz kaybedersiniz.

Diğer yandan grup üyelerini her şart altında mutlu etmek durumunda da değilsiniz. Bir takımın üyesi olmak her zaman eğlendirici veya koruyucu olmak anlamına da gelmez. Takım üyesinin en önemli görevi “herkesin yararına” olan konularda çalışmaktır.

Şimdi gelelim bu yetkinliğin normal tanımına :

Bir grup veya takım içinde herkese pozitif ve iyi davranmak, işbirliği yapmak ve yaparken herhangi bir öne çıkma / geride bırakma manevraları uygulamamak, ortak fayda için çalışmak ve enerjisini esirgememek.

İşbirliği yapabilecek, beraber çalışabileceğimiz kişileri nasıl tanıyabiliriz, özellikleri nelerdir, ne tür davranışlar gösterirler …

* Hem kendilerinin hem de başkalarının düşüncelerine saygı duyarlar. Kendi fikirlerini açıkça söyler başkalarını da fikirlerini söylemeleri için cesaretlendirirler. Bu konuşmalarda yapıcı davranmak, beğendiği fikirleri açıkça desteklemek, desteklemediği konularda “alternatif” göstererek, yapıcı bir söylem ile fikrini açıklamak gibi özellikleri vardır.

* Tecrübe ve yeteneklerini başkaları ile paylaşabilirler, diğerlerinin de başarısına destek olabilmek, gerektiğinde  asistanlık yapmak onlara zor gelmez, niçin diye düşünmezler.

* Herkesin fayda sağlayabileceği hedefleri tanımlayabilirler, bu hedef için çalışmaya istekli olurlar diğerlerini de bunun için motive edebilirler. Bu aynı zamanda sonuca ve başarıya odaklı olmak yetkinliğidir.

* Takım arkadaşlarından bilgi saklamazlar, herhangi birinin başarısızlığı için bazı şeyleri görmezden gelmezler, bilgiyi paylaşırlar. Bu insanlar “gol yendiğinde” herkesin birden mağlup olacağının farkındadırlar.

* Diğer grup üyelerini takdir etmeye çekinmezler, onların yaptığı iyi şeyleri öne çıkartmanın kendilerine zarar vermeyeceğine inanırlar.

* Herkese karşı pozitif ve dostça davranırlar, onun sizin yanınızda olmasını istersiniz.

* Uzlaşmanın oluşması için uğraşırlar, suçlayıcı veya savunmacı olmayıp bütün fikirleri dinleyebilir, açık ve yapıcı biçimde herkesin yararına olanı ararlar.

* Grup üyelerinin gelişmesine katkı sağlamak zorlarına gitmez. Bir işten kurtulmak için o işi iyi yapmak yönünde giderler, diğerlerinin tecrübe ve yeteneklerini arttırarak ilerlemek isterler. (Bazen bu aleyhlerine olabilir ama büyük dünya içinde yaşamak istiyorsanız başka bir yol ben de göremiyorum).

Not : Bu yetkinlik tanımlarını kariyerinde ilerlemeyi, talip olacağı görevleri, pozisyonları gerçekten isteyen kişiler için yazıyorum. Bu sayede kendilerini işe alacak veya kariyer rotalarında ilerlemeleri için onlara destek olacak, yön verecek kişilerin hangi kriterlere dikkat ettiklerini bilmeniz gereklidir. Diğer yandan şirketlerde ?performans ölçümü?, ?performans yönetimi?, ?yetkinlik esaslı değerlendirme? giderek yaygınlaşmaktadır. Bir profesyonel olarak kariyerinizi geliştirmeniz bu dünyanın kurallarını ve bakış açısını anlamanız ile mümkündür. Sizlerinde yorum veya yazılarınız ile katkılarınızı bekliyorum.

Cengiz Pak’ın ERP Serisi – 1

Başarılı Bir ERP Sisteminin Üretim ve Stok Planlaması Hakkında 12 Performans Ölçeği Nedir ve Nasıl Yönetilir ?

Toplam Sayfa Sayısı : 35, Format : E-Kitap (PDF Formatında)

Yazar : Cengiz Pak

Bu kitabı şimdi bilgisayarınıza indirebilmek için :

Bu kitap artık satışta değildir, ERP Proje Yöneticinin ve Danışmanı Olmak İsteyenlerin Bilmesi Gerekenler isimli kitabın bir bölümü haline gelmiştir.

Kitabın Önsözü

Her firma bir veya birden fazla tedarik zinciri içinde yer alır. Zincirin ister en tepesinde ister en altında olsun her zaman kendisinden beklenenleri yerine getirmek, bunu yaparken içinde bulunduğu zincir için en ekonomik olan yolu izlemeye çalışmak, bu arada da kendisini de sürekli geliştirmek durumundadır.

Bu kitapta ERP sisteminin üretim yapan bir şirket içinde başarı ile uygulanabilmesi için firmanın izlemesi gereken yolu, oluşturması gereken ?kapalı devre? düzeni ve bunun performans kriterlerini işledim.

Üzerinde duracağımız kısım ERP uygulamasının üretim ve stok bölümü olacak. Kurumsal Kaynak Planlaması olarak dilimize geçmiş olan ERP sistemleri, işletmelerin bütün operasyon alanını entegre etmeye, bütün işlemleri tek veri tabanı üzerinde yürütmeye talip sistemlerdir. Üretim yapan bir şirket için ?üretim ve stok planlaması? herhalde en öncelikli konudur.

ERP sistemi kullanarak ?üretim ve stok alanında? neyi hedefliyoruz ?

?Firmamızın malzeme, kapasite, zaman, para gibi kaynaklarını yönetmek, neyin, nerede, niçin, ne zaman olması gerektiğini bilmek istiyoruz.?

Bunu niçin istiyoruz, çünkü çalışırken ve üretirken bu kaynakların bazılarından kayıplar oluşuyor, bazıları zamanında olmaları gereken yerde olmadıkları için işlerimiz aksıyor. Kayıplarımızı fiyatlarımıza yansıtıyor ve pahalı bir tedarikçi durumuna düşüyoruz, geç teslim ediyor ve başkalarının da işini aksatıyoruz, biz onları aksatınca onlar da ödemeleri aksatıyor, bu seferde tedarikçilerimiz bizden şikayetçi oluyorlar …

Sonuçta, içinde bulunduğumuz tedarik zincirinin kuvvetli bir üyesi olacağımıza diğerlerinin şikayetçi oldukları bir firma haline geliyoruz. Bu durumdan şimdi ve sonsuza kadar kurtulmak istiyoruz.

İşte ERP sistemleri bize bunu sağlamayı vaat ediyor, elbette her zaman olduğu gibi herşey bize bağlı … Biz yaparsak olacak, yapmazsak olmayacak.

Bu kitap başarılı bir proje için üretim ve stok yönetimi konusunda neyin peşinde olmanız gerektiğini net olarak gösterecek. Unutmayın biraz sonra karşılaşacağınız 12 performans parametresini gerçekleştirmeyen hiç bir firmanın ERP uygulaması bitmez, daha doğrusu başarılı bitmez …

ERP projeleri hakkında iyi veya kötü şeyler duymuş olabilirsiniz. Ne duymuş olursanız olun her örnek kendi içinde değerlendirilmelidir. Firmanın öncelikleri, proje ekibinin formasyonu, seçilmiş olan yazılım, veri modellemesi … Bir çok faktör sonucu etkiler. Bu sebeple birinin başarısı veya başarısızlığı sizin çok önemli olmamalı, çünkü genel olarak başarılı olabileceğiniz bir konudur ERP.

ERP projelerinde ?Performans Kriterleri? oluşturup izlemek ana noktaları her zaman göz önünde bulundurmanızı sağlayacaktır. Bu noktaları kaybettiğiniz zaman ERP projenizin yolunu da kaybedersiniz, yıllar geçer, projeyi başlatanlar başka görevlere atanır, projeniz giderek bilgi işlem odaklı bir hale gelir ve oradan da bir süre sonra teknolojik yetersizlikten dolayı kapı dışarı edilir …

Bu süreci yaşamamak için ERP çalışmasını aktif olarak izlemeli ve değerlendirmelisiniz, işte bu kitabı da bunun için hazırladım.

Burada bahsettiğim 12 parametre en temel olanlarıdır, siz bu listeye kendinize göre ekler yapabilirsiniz. Ölçülebilir ve çok sayıda olmamasına dikkat ederseniz başarı şansınız artacaktır.

Başarılar dilerim

Cengiz Pak

Kitabın İçeriği

> Önsöz

> Başlarken

MRP, MRP-II ve ERP Hakkında
MRP Tablosu ve Zaman Ekseni
MRP-II Nasıl Ortaya Çıktı
ERP Büyük Kabul Gördü

ERP ? Enterprise Resource Planning ile Kapanan Devre
- Üst Seviye Planlama
- Planlama
- Uygulama

Performansın Ölçülmesi
Değerlendirme Tablosu ve Formlar

Performans Kriterleri
1. İş Planı
2. Satış Planı
3. Üretim Planı
4. Ana İmalat Planı
5. Malzeme Planı
6. Kapasite Planı
7. Ürün Ağacı
8. Stok Yönetimi
9. Üretim Rotası
10. Satınalma Planı
11. İmalat Alanı Yönetimi
12. İş Takvimi ve Genel Performans

Sonuç

Ekler
?A Class? ERP uygulaması performans gelişim tablosu
Dönemlik Performans Raporu
Kapalı Devre ERP Kurgusu

Firmaların, stratejik pozisyonlarını, vizyonlarını, misyonlarını, hedeflerini işe yarar bir şekilde kolay kolay ifade edemedikleri sık rastlanan bir konudur. Çok zorlarsanız “para kazanmak” gibi bir cümleye indirgenebilen vizyon’un misyonu da “yakalanmadan banka soymaktır” herhalde.

Neyse, biz şimdi firmalar “hem büyük resmi görebilsinler” hem de “stratejik pozisyonlarını” belirleyebilsinler diye oldukça görsel bir yöntemi inceleyeceğiz, ismine  “stratejik harita” diyebiliriz.

Bu metod ile bir resim içinde 3 farklı konuyu birleştirmiş olacağız, bunlar :

1.  İçinde bulunduğunuz sektörün rekabet parametreleri, oyuncuların bu parametrelere göre durumu, “yarın” için varsayılan faktörler.

2. Rakiplerinizin stratejik profili nedir, hangi konulara yatırım yapıyorlar.

3. Şirketinizin stratejik profili, rekabete karşı hangi konularda yatırım yapıyorsunuz ve yapacaksınız.

Şimdi 2 ayrı örnek üzerinden gideceğiz bunlardan ilki meşhur “Southwest Airlines” örneği. Aşağıda bulunan strateji haritası bize Southwest Airlines şirketinin kendisini diğer havayolu firmalarına göre değil,  aksine “otobüs firmalarını” hedefleyerek konumlandırmaya çalışmış olduğunu gösteriyor. (Diğer örneğimizi gelecek hafta inceleyeceğiz)

Bu harita üzerinde göreceğiniz gibi sektörün rekabet unsurları yatay eksen üzerinde, düşey eksende ise kim hangi konuda yatırım yapıyor veya öne çıkartmaya çalışıyor olduğunu izleyebilirsiniz. Bir rekabet parametresi için bu grafiğin düşey ekseninde ne kadar yüksekte iseniz o kadar fazla yatırım yapıyor ne kadar aşağıda iseniz o kadar önemsemiyorsunuz demektir. Grafiğimize göre Southwest Airlines “ücretsiz yemek” konusunda fazla bir şey yapmadığını görüyoruz. Grafikte yer alan noktaları birleştirince o firmanın “stratejik profilini” elde etmiş oluyoruz.

Şimdi Southwest Arlines’ın stratejik profilinde bulunan çok önemli 3 özelliğe – Odaklanma, Farklılık Yaratma ve Güçlü Slogan Sahibi Olma – bakalım. Eğer bir profil bunlara sahip değil ise hem sahibinin hem de potansiyel müşterilerinin kafasını karıştırmaktan başka bir işe yaramayacaktır.

Odaklanma : Her  başarılı stratejinin bir odak noktası vardır, bu odak yukarıda gördüğünüz gibi bir harita üzerinde veya firmanın izlediği yoldan anlaşılıyor olması gerekir. Yukarıdaki harita Southwest firmasının 3 faktör üzerine odaklandığını açıkça göstermektedir, bunlar : “Samimi Servis”, “Toplam Ulaşım Hızı” ve “Sefer Sıklığı”‘ şeklindedir. Southwest sadece “iki nokta arasına” yoğunlaşmış ve bu iki nokta arasını kısaltmaya, otobüs seyahatine bir alternatif olmaya çalışmıştır. Bağlantılı seferlere ilgi duymaması bu yüzdendir. Otobüs şirketlerinin sağlamadığı, ancak zorda kalırlar ise sağlayabilecekleri konulara vurgu yapmamakta ama onların en zayıf oldukları “toplam ulaşım hızı” veya “iki nokta arası geçen süre” üzerine gitmiştir. Diğer yandan Southwest’in rakibi olan diğer havayolu şirketleri tercih ettikleri yatırım konularından ötürü Southwest ile fiyat konusunda rekabet yapayacak noktada bulunmaktadırlar.

Farklılık : Rakiplerinizin önüne “onların yaptıklarının daha iyisini yaparak” geçmeye çalıştığınızda söyleminizde farklılık olmaz. Rakibin pozisyonuna reaksiyon olarak geliştirilen bu tür bir stratejinin başarısı için uzun süre ve rakibin hata yapması gerekir.

Örneğin bir havayolu “soğuk yemek” veriyor ise  siz de sıcak olanını vererek onun çok fazla önüne geçemezsiniz. Belki hem soğuk hem sıcak ve hem de kendinize özel bir lezzet keşfedebilirseniz bir şansınız olabilir …

Southwest firmasının çizdiği strateji haritasında rakipleri hemen hemen aynı noktalara yatırım yapmış ve söylemlerini bunların üzerine kurmuş … Daha geniş business-class koltuklar, daha iyi yemekler, bekleme salonunda ikram gibi … Eğer farklı olunacak ise bazı konulara çok önem vermek bazılarına ise hiç önem vermemek gerekiyor (Gönül ister ki hepsinde birden mükemmel olalım, ancak muhtemelen ya paramız yetmeyecek ya da fiyat beklenen değerin üzerine çıkacak). Farklı Olabilmek – Ayrı Düşebilmek için bazen hiç olmayan bir faktör yaratılıyor da olabilir, bazen bu yeni faktör sektörün bütün görünüşünü değiştirebilir. Southwest örneğinde “noktalararası sefer koyma” fikri sektörün “hub-and-spoke, merkez bağlantılı seferler” senaryosuna oldukça terstir.

Bugün de havayolu şirketlerinin çoğu Hub-and-Spoke şeklinde çalışmaktadır, örneğin aşağıda Anadolu Jet firmasının internette bulduğum sefer haritası bunun iyi bir örneğidir (bu haritanın güncel olanına Anadolu Jet’in web sitesinden ulaşmalısınız). Gördüğünüz gibi “Ankara” merkez kabul edilmiş ve bütün seferler Ankara ile diğer şehirlerimiz arasında planlanmıştır, bu ağ yapısına havayolu terminolojisinde hub-and-spoke deniliyor.

Southwest firması ise aşağıda şematik olarak gösterdiğim yolu izlemiştir. Gördüğünüz gibi bu strateji temelden farklı, menüye tatlı koy – çıkar gibi bir şey değil …

Şimdi gelelim iyi bir stratejik profilin 3 numaralı özelliği olan “Güçlü Slogan” konusuna. Eğer stratejiniz yaratıcı, farklı ise onu anlatan slogan da “Güçlü Slogan” olacaktır, eğer kurabildiğiniz slogan cümleleri güçlü değil ise muhtemelen “stratejik profiliniz” sizi başarıya götüremeyecektir (Pazar liderlerinin ve para gücü fazla olanların en doğru sloganı bulmaları gerekmeyebilir ancak rekabet yarışı zamanı çabuk harcar, bir bakmışsınız ki tam arkanızda birisi var ve artık para yetmeyecek …) . Southwest Airlines “Otobüs fiyatına uçağın hızı, ne zaman ihtiyacınız olursa” sloganını kullandığında rakipleri ne diyebilir … koltuk seçenekleri (1 saat idare ederiz), bekleme salonları (niçin bekliyoruz), merkez bağlantısı (niçin doğrudan gitmiyoruz), yüksek fiyat (param cebimde kalsın, gittiğim yerde harcarım) … Gördüğünüz gibi söylenecek pek bir şey yok (aslında tamamen yok değil, ancak ben şu anda diğer havayolları için çalışmıyorum).

İyi ve güçlü bir slogan stratejinizi anlaşılır bir biçimde müşteriye taşımalıdır, aynı zamanda da bu mesajın arkasında durulmalıdır. Örneğin Southwest “otobüs fiyatına uçağın hızı … ” dedikten sonra fiyatı yukarı itmeye yönelik kurnazlıklara sapar ise tüketicinin tepkisi oldukça farklı olabilir. Eğer güçlü bir slogan bulamıyor iseniz aman dikkat, muhtemelen stratejiniz de güçlü değildir, ya “fark bile edilmeyeceksiniz” ya da “rakipleriniz size sert ve kolay bir cevap verecek”.

Strateji haritanızı çizmeniz stratejik planlama sürecini tamamladığınız anlamına gelmez ama yönetimin “büyük resmi görmesi” , konuyu kavraması için iyi bir yöntemdir.

Gelecek hafta bu konuda ikinci bir örnek ile stratejik planlamanın görselleştirmesi için atılabilecek 4 adım üzerinde duracağım. Ne de olsa “ruh, bir resim olmadan düşünemez” …

Şimdi sizde önünüze boş bir kağıt alın ve sektörünüzün rekabet parametrelerini, rakiplerinizin hangi konulara yatırım yaptığını, sizin bunlara karşı ne durumda olduğunuzu çizmeye çalışın.

(Bu yazının ilk kısmı “Ruh, Bir Resim Olmadan Düşünemez” başlığı ile yayınlanmıştır, okumak için tıklayınız …)

ERP hakkında yazılarım :

ERP bir entegrasyon yaklaşımı olduğu için kendi içinde bir çok yöntemin uygulanmasını, bu yöntemlerin ihtiyaç duyacağı veri entegrasyonunu, sonuçları birleştirerek kullanıcısına sunmayı hedefler. Sağladığı entegrasyon sayesinde hem bilgi tekrarlarının engellenmesini hem de kaliteli bilginin firma içinde hızlı dolaşmasını sağlar.

Peki ERP ile şirketlerin hayatında ne değişebilir, şimdi bu konuya biraz bakalım.

ERP ile beraber firmanın insan kaynakları, satış teşkilatı, bakım bölümü, maliyet hesaplama birimi, kalite süreçleri, üst yönetim raporlaması, finansal uygulamalar, boç ve alacak yönetimi, faturalama, sevkiyat uygulamaları, firma içi iş akış (workflow) uygulamaları, üretim, depo yönetimi … Ne kadar işlevsel bölüm var ise hepsi ortak veri tabanında buluşturulmak istenir. Bunun sonucunda doğal olarak firmanın iş yapma biçiminde, insanların görevlerinde, görevlerinin tariflerinde değişiklikler olacaktır.

Örneğin; müşterinizden gelen bir sipariş ERP yazılımınıza işlenirken aynı anda depo mevcudu, üretilmekte olanlar, müşterinize ait finansal bilgiler elinizin altında olabilmektedir.

Bu durumda satış bölümünün müşteriye vereceği hizmet hem daha hızlı hem daha kaliteli olacaktır. Hizmet daha kaliteli olurken çalışanların görev tanımları da değişmektedir. Böyle bir sistemde satış temsilcisinin tek görevi siparişi bir kağıda yazmak değil, siparişi tümüyle değerlendirmek şekline dönüşebilir.
Çalışma biçiminiz, ERP entegrasyonu derinleştikçe değişecek, beraberinde firmanızın işleyişi standartlaşacak, denetimi ve izlenmesi kolaylaşacak, iş yükü tüm şirket üzerine dağılacağı için takım çalışmasının önemi de artacaktır. Çünkü artık herkes bir başkası ile ?entegre? çalışmaktadır…