Kariyeriniz İçin

performans_degerlendirme

Performans değerlendirme çalışan bir yöntem mi ?

Uzmanların görüşü çalışmadığı yönünde. Bunun sebepleri şöyle sıralanıyor …

- Bu görüşmeleri yapan yöneticiler bunun için eğitimli değiller.

- Yöneticiler beğenilmek istedikleri için görüşmeler olması gerektiği gibi gerçekleşmiyor.

- Hedefleri tarif etmek güç, çoğu kez anlaşılmaz olabiliyor.

- Değerlendirme yapanların uyguladıkları bir standart yok.

- Değerlendirilenlere başarının tanımı yapılamıyor.

Bu yönteme karşı olanlar şu sebepleri öne çıkartıyor …

- Moral bozucu bir uygulama.

- Kişisel performansı ön plana çıkarttığı için ekip çalışmasına zarar veriyor.

- Rekabeti körüklediği için şirket içi işbirliği fırsatlarını engelliyor.

- Anlaşmazlık durumunda hukuki süreçleri tetikleyebilir.

Acaba siz ne düşünüyorsunuz, faydalı mı yoksa zararlı mı ?

oldman

Ben bir iş aramıyorum ama cevapları ben veriyormuşum gibi yazdım, bu sayede cümleler daha kısa oldu.

1 – Daha az işe gelmemezlik yaparım, gençlere göre daha az yaşlı akrabam olduğu için teyzemin kocasının hastalığı benim işe gelmeme engel olamayacaktır.

2 -  Hergün yeni bir iş aramam.

3 -  Daha sadık ve anlayışlı bir çalışan olurum.

4 -  Gençlere göre kendimi daha az sakatlarım.

5 -  Daha tecrübeliyim, bir de onu doğru kullanabildiğimi hayal edin.

6 – İş etiği hakkında daha fazla fikir ve algıya sahibim.

7 -  Hayat ile bilek güreşim olmadığı için yaptığım işten daha çok zevk alırım.

8 – Çalışmak istememin tek sebebi para değil.

9 – İnsanlar ile konuşurken cep telefonum ile oynamam.

10 – Sizde bir gün yaşlanacaksınız, o zaman ne dediğimi anlayacaksınız ama beni bulamayabilirsin.

Tags:

Yapmakta olduğunuz işten sıkıldınız ve kurtulmak mı istiyorsunuz ? İki yolunuz var.

1. İşi daha kötü yapmak. Bu yöntemi izlerseniz sizin işten kurtulacağınız kesin ancak bir riski var, o da sizden kurtulmaları. Örneğin yukarıdaki hanım torbayı zaman zaman sağa sola çekse işini iyi yapmamış olacak, yapmadığı da hemen belli olacak.

2. İşi daha iyi yapmak. Bu yöntemin sonucunda umarım takdir görür ve ilerlersiniz, aksi takdirde aynı zaman biriminde daha fazla iş yapmış olursunuz, zaten yeni filler de yoldaymış.

PMI_ARALIKPMI-TR (Project Management Institute ? Türkiye) organizasyonu ve Microsoft sponsorluğunda gerçekleştirilecek aktiviteye konuşmacı olarak katılıyorum. Konuşma konum ?Yenilik nasıl yaygınlaşır? Yeni bir fikir, yeni bir ürün nasıl daha büyük kitlelere ulaşır??.

Bu aktiviteye katılmak isteyenler 30 TL ödeyerek bunu gerçekleştirebilirler (PMI TR Chapter üyeleri ücretsiz katilabilecektir. Etkinlik 2 PDU değerindedir ), bilgiler aşağıda.

Bu konuşmanın ana ekseni “pazarlama” , bakalım çoğunluğu teknik kökten gelen dinleyiciler ile  pazarlamaya teknik bir bakış açısı bulabilecekmiyiz …

Aktivite Microsoft binasında 24 Aralık 2013 Salı günü gerçekleşecek.

Kayıt İçin Tıklayın >>>

PMI-TR grubu ile ilk kez Ocak 2013 tarihinde buluşmuştum (ERP Proje Yöneticiliği konusu ile …), böylece yılın ilk toplantısı ile son toplantısında bir arada olmuş olacağım. Göstermiş oldukları ilgiden dolayı kendilerine teşekkür ederim.

Konuşma Konusu Hakkında :

 

tal
Yenilik nasıl yaygınlaşır, yeni bir fikir, yeni bir ürün nasıl daha büyük kitlelere ulaşır ?
Her yeni ürün yaygınlaşmaz, çoğu biz onları duymadan pazardan çekilir, yok olur. Bunun sebebi yolun üzerinde bulunan çukuru geçememeleridir. Peki çukur nerede ve nasıl aşılabilir ?
Teknolojik ürünlerin, önceden rastlanmamış fikirlerin veya o ürüne çok uzak duran topluluklarda yaygınlaşmanın adımlarını, algoritmanın adımlarını örnekleri ile izleyeceksiniz.
.
Bu konu kimler için ilginç :
.
- İş kurmak isteyen, yeni bir konuda girişimde bulunmak isteyenler
- Teknik alanlarda yöneticilik yapanlar
- İç girişimciler, şirketlerinde yeniliklerin öncülüğünü yapmak isteyenler
- Pazarlama ve stratejik planlama konularında çalışanlar

.
Program – 24 Aralık 2013:

18:00 ? 18:40     Kayıt / Networking
18:45 ? 19:45     Cengiz Pak – Yönetim ve Stratejik Planlama Danışmanı- Konu başlığı: Yenilik nasıl yaygınlaşır? Yeni bir fikir, yeni bir ürün nasıl daha büyük kitlelere ulaşır?
19:45 ? 20:00     Sorular, Cevaplar
20:00 ? 20:15     2013, 2014 YK’ların tanıştırılması, temenni ve dilekler
20:15 ? 21:45     Yeni Yıla Merhaba Kokteyli
21:45 ? 22:00     Kapanış / Resepsiyon

Katilim ücreti 30 TL?dir.

PMI TR Chapter üyeleri ücretsiz katilabilecektir. Etkinlik 2 PDU değerindedir .

20:15?de başlayacak ?Yeni Yıla Merhaba Kokteyli? ne katılım ücretsizdir.
Yeni yıl hediyelerimiz olacaktır.

Katilim ücretleri için hesap bilgileri:

Hesap Sahibi: Proje Yönetim Meslegi Ilkeleri Teknikleri ve Rotasi Dernegi(PMI TR) İktisadi İşletmesi
Banka, Şube: YKB, IMES Sanayi Şubesi Hesap No: 85661919 (TL) – TR94 0006 7010 0000 0085 6619 19

Yer: Microsoft Turkiye, Aydın Sokak No:7 Bellevue Residences Levent, Istanbul,
Tel: +90 212 370 5555

Kayıt İçin Tıklayın >>>

 

 

Bu yazıyı genç bir üyemin isteği üzerine yazıyorum … Genç arkadaşımız okulunu yeni bitirmiş ve bir firmada 3 ay önce çalışmaya başlamış olan bir Endüstri Mühendisi. Benden istediği ise kendi meslek hayatı için tavsiyeler.

Bu konunun başka okuyucularım için de geçerli olabileceğini düşünerek özel bir cevap yerine herkesin okuyabileceği şekilde cevaplamak istedim.

Ben de bir endüstri mühendisiyim, tabi mezuniyetim sizlerden oldukça eski (1980 – Boğaziçi Üniversitesi). Üniversiteye hazırlanırken işletme ve iktisat konuları bir miktar ilgimi çekiyordu, diğer yandan da Boğaziçi Üniversitesinde okumak istiyordum … Bunlar birleşince Endüstri Mühendisliği bölümünde karar kıldım.

İlk derslerimden birinde “mühendisin bir şey bilmesine gerek olmadığını ama öğrenmesi gerektiği anda nereden ve nasıl öğreneceğini bilen insan” olarak tanımlanması işimi de gelmedi değil. Ne de olsa acilen bir şeyler öğrenmek zorunda değildim !

Gençlerin içlerine sindirmesi gereken birinci konu bu, “öğrenmeye açık ve istekli olmak”.

Endüstri Mühendisinin ne iş yapacağı o yıllarda (1976-1980) çok belirgin değildi, o zamanlar bize Genel Müdür ile Çaycı arasında herhangi bir işin bizden beklenebileceği söyleniyordu. Bu varyans heyecan verici bir şey, o yıllarda vizyonumu genişletmedi değil. Daha sonraki yıllarda bana Endüstri Mühendisi ne yapar diye soranlara bu tanımı tekrarladım ve hala daha da bu tanımın geçerli olduğunu düşünüyorum.

Endüstri Mühendisi, farklı disiplinlerden gelen insanları ve iş yapma biçimlerini aynı düzlem içinde ve bir arada tutabilecek çalışma düzenini geliştirmeye istekli, farklı konuları öğrenmeye, gerektiğinde onları birleştirerek sentez yapmaya gerektiğinde ise küçük parçalara bölerek herkesin anlayacağı şekle getirmenin önemli olduğunu kavramış olan bir kişi olmalıdır, kanımca …

Örneğin bir İnşaat Mühendisi şirketinin muhasebe sistemini anlamaya çalışmaz (bu beni şaşırtmaz) veya bir Makine Mühendisi satış kadrolarının beklentilerine fazla kafasını yormayabilir. Halbuki Endüstri Mühendisi için bunların hepsi doğal olarak ilgilenmesi gereken konular olabilir. Bu noktada durmak istiyorum, çünkü okullarımızdan iki tür insan çıktığını düşünüyorum.

Bunlardan ilki bazı metodları bilen ve onları uygulamak üzere firmalara katılan kişiler diğerleri ise metodları bilen ancak işin analiz kısmına daha fazla ağırlık vermiş olan, önyargısız, işletmenin problemini anlamaya çalışıp dünyada geçerli olabilecek yöntemleri tarayabilen gençler.

Hiç bir konuda saplantınız ve hiç bir yönteme karşı tutkunuz olmamalıdır. Bütün yöntemlerin bir ihtiyaç sonucu gündemde olacağını, onları sevmek veya nefret etmek diye bir şey olamayacağını ve her yöntemin mantıklı olabilecek şekilde “yorumlanabileceğini”, kitaptan fırladığı gibi kullanılmasa da olabileceğini kabul edebilmelisiniz.

Başarı hikayeleri vardır, benimde bazen nasıl başarmış diye merakla okuduğum … Bazılarında gerçekten önemli ip uçları bulabilirsiniz. Başarısızlık hikayesi diye birşeyi biliyormusunuz ? Bilemezsiniz çünkü kimse yazmaz …

Bir konu üzerine yüzlerce belki binlerce kişi çalışır ama başarılı olmuş sadece bir kaç kişinin ismi duyulur. Geriye kalanlar kritik sınırı geçememiştir. Seçilen konunun genişliğine göre şansınız çok veya az olabilir.

Demek ki önce savaş alanınızı seçmelisiniz … Mücadelesini vereceğiniz konu büyük oranda size bağlıdır, onun için dikkatli olmalısınız.

Kimler başarılı oluyor ? Bunun için özellikler sayılabilir ancak benim öğrendiğim en birincisi “pozitif düşünen” ve “pozitif düşünen insanlar ile beraber olanlar”. Gerisi çalışmak, sorgulamak, baştan başlayabilmeyi göze alabilmektir.

Eğer pozitif düşünemiyor ve pozitif düşünenler ile beraber olamıyorsanız işiniz çok zordur …

En bilgili kişi siz olmayabilirsiniz ama sonuç almaya dönük hareket edebilen, çalışkan, başkalarını üzmeden işini yapabilen birisi iseniz şans size yardım edecektir. Tıpkı “benim şansım vardı ancak bu şans haftada 99 saat çalışmaya başlayınca ortaya çıktı” diyen başarılı birisi gibi.

Konuşmak yerine susmak, işi yapmak, bazen o iş sizin işiniz olmasa bile iyi bir seçenektir. Her zaman beklentiyi aşmalısınız.

Sende kim oluyorsun böyle ahkam kesiyorsun diyenlere hiç bir sözüm yok, herkes kendi zamanından çalar, zaten birileri kaybetmiyor olsa birileri kazanamaz. Ben kendi hayatımda öğrendiklerimi aktarıyorum.

Şimdi gelelim Endüstri Mühendisliği konularına.

Ben uğraştığım konuları ayırt eden birisi değilim. Doğrusal programlama ile MRP, yalın üretim felsefesi ile maliyetlendirme konuları benim için aynıdır. Bu yüzden şu veya buna eğilin diyemem, önünüze ne çıkarsa onu öğrenin ve hayata geçirmeye çalışın derim.

Yıllar önce bir şirket ile toplantı yapıyorken şirketin sahibi bana “biliyormusun ben MRP’yi hiç sevmem” dedi. Bende ona bu MRP’nin umrunda bile değil haberin olsun demiştim.

Ancak günümüzün iş hayatında iki ana kol var diyebilirim (bu ayrım oldukça kaba olacak, keskin uzmanlık alanları her zaman geçerli olabilir).

Bunlardan ilki ERP konuları etrafında bilgi sahibi olmak, üretim sisteminin tanımlanması, satış, satınalma, tahsilat ve ödeme gibi süreçlerin ERP içinde ele alınması, çeşitli otomasyon konuları ve sonuçlarının analiz edilmesi, maliyet düzeninin kuruluşu ve ayakta tutulması gibi bir dizi iş süreci hakkında bilgi ve tecrübe sahibi olmak, ERP yazılımlarının şirket içinde verimli uygulanmasını  temin etmek.

Diğeri ise yalın üretim konularına girmek, üretimin içinde vakit geçirerek bu süreçlerin iyileştirilmesine katkı sağlamak, hücre tasarımı, kanban, stok kayıt doğruluğu, 5S, OEE düzeninin kuruluşu gibi konularda teorik ve pratik olarak ilerlemek. Bu konuda çalışacak arkadaşlara bir miktar ERP ile de ilgilenmelerini öneririm.

Bunlar ile ilgilenmeyecekseniz canınız ne isterse onu yapabilirsiniz. Benim beyin cerrahı olan programcı arkadaşım da var yurt dışında bilgisayar eğitimi görmüş köfteci arkadaşım da …

Bunların dışında genç arkadaşlarıma strateji oluşturma, bunun için izlenebilecek yöntemler, şirketlerin vizyon oluşturma sürecinin nasıl olması gerektiği gibi konularda okumalarını öneririm. Sonuçta bin farklı detay aslında bir kaç kısa cümledir, bunu okuyarak, yaşayarak ve yorumlayarak öğreneceksiniz.

Başlıkta yer alan “El Feneri” ifadesini benden tavsiye isteyen arkadaşım kullanmıştı, benim tercihim odanın ışığını açmak şeklinde, çünkü el feneri belli bir yeri işaret eder halbuki sizin ihtiyacınız 360 derece görebilmek …

Umarım başarılı olursunuz …

Günlük iş temposu içinde ne yaptığımızın, nasıl yaptığımızın farkında olamayabiliriz. İş hayatı içinde yaşanan gerginlikler, tartışmalar zamanla bizim işimizi olmaması gibi yapmaya veya çevremiz tarafından istemediğimiz konumlandırılmaya maruz kalabiliriz.

Diğer yandan öğrenen insan – öğrenen şirket konusu var. Şirketler kişilere devamlı bir şeyler öğretmek yerine çalışanlarına “öğrenmeyi” öğretseler çok önemli bir engeli aşmış olacaklar. Ancak bunun için biraz zaman ayırmak gerek.

Çalışanlarınıza davranışlarını nasıl gözden geçirebileceklerini, neleri değiştirmeleri gerektiğini nasıl keşfedebileceklerini ve onları nasıl değiştirebileceklerini öğretmek çok iyi bir yatırımdır.

Bunun için basit bir yol kullanılabilir ve sadece bir kaç dakika alır.

İş yerinizi terk etmeden önce bir kaç dakikayı “o gün ne olduğunu” düşünmek için ayırın. Ne planlamıştınız ve ne yaptınız. Toplantılar nasıl geçti, aralarda ne yaptınız, iş arkadaşlarınız veya iş yaptığınız kişiler ile neler konuştunuz.

Ve sonra aşağıdaki soruları sorun kendinize.

* Neleri başardınız, neler sizi zorladı ? Bilginizi kullandığınız işler ile yetersiz kaldıklarınız nelerdi ?

* Bugün ne öğrendiniz, kendininizde negatif gördüğünüz (eksik gördüğünüz) herhangi bir konuda ilerleme sağladınız mı? İşiniz ve çalışma ortamınız ile ilgili ne öğrendiniz ve yarın ne yapmayı planlıyorsunuz ?

* Herhangi bir kişiye bilgi aktarmalı veya durum tazelemesi yapmalı mısınız ? Teşekkür etmeyi unuttuğunuz biri var  mı?

Bu tempo içine girerseniz ilişkilerinizi daha güçlü hale getirebilirsiniz. Birisini bilgilendirmek veya teşekkür etmek için bir kaç dakika içinde bir eposta gönderebilir veya telefon ile konuşabilirsiniz. Bir sorunuzu sorabilir, iş arkadaşlarınızı çevrimin içinde tutabilirsiniz. Çoğunlukla bu tür konular için zaman ayırmayız, fakat zaman ayırmamak bize ne kazandırabilir ?

İş hayatı sosyal bir çevre ve iyi ilişkiler demektir. Eğer bu düzeni ayakta tutmak için çaba harcamaz isek başarılı olmamızda çok güç olur. Çevrenizde bulunan insanları dikkate almadan, her şeyi kendiniz yapmaya çalışır iseniz genellikle “iletişim özürlü” olursunuz.

Bu süreç “anlatana kadar yaparım” düşüncesi ile tetikleniyor olabilir. Elbette bu en iyi ihtimal, eğer bunun sebebi bilgi paylaşmama isteği ise hem sizin hem de şirketiniz için daha kritik bir konu.

 

sakin

Sakin olmanın önemli bir meziyet olduğu üzerine yüzlerce güzel söz bulabilirsiniz.

Ama bir de şöyle düşünün.

Başarılı olmak için nelere ihtiyacınız var ?

- Tutku

- Çalışma

- Heyecean

- Yakın takip

- Tutarlılık

Hayata tutunabilmek, başarılı olabilmek, sevdiğiniz konuda ilerleyebilmek için zaman zaman sakin olmamak belki daha iyi olabilir.

 

 

Tags:

columbo_1968Gemba … The Real Place … Gerçek Yer … Olay Yeri …

Bir şirketin satış konusunu inceliyor, problemlerini anlamaya çalışıyor veya yeni satış fikirleri arıyorsanız nereye gitmelisiniz ?

Üretim ile ilgili verimlilik, kayıp, performans, kalite gibi konuları sorgulamak ve çözüm geliştirmek istiyorsanız nereye gitmelisiniz ?

Çocuğunuzun problemlerini anlamak, sebeplerini algılamak için nereye gitmelisiniz ?

Komiser Columbo cinayetleri çözmek için nereye gidiyordu ?

En çok delil nerede, en çok şeyi nerede görebilir, duyabilir, dokunabilir, koklayabilirsiniz … Elbette olay yerinde.

Eğer bir problemi çözmeyi hedefliyor veya bir sistemi çözmek istiyor iseniz olay yerinden başka hiç bir yer size daha fazla imkan sağlamaz.

Bu yüzden “Olay Yeri” ile “Gerçek Yer” eş anlamlı kullanılabilmektedir.

 

 

Tags:

Şimdi bu sözü normal birisi söylese deriz ki … Kurallar olmalı, belirgin bir paradigma olmadan işimizi sürdüremeyiz, ve bu bence de doğrudur. Kural seti olmaksızın standart işleri yapamayız ama başarmak istediğiniz şeyin boyu büyük ise zaten kural setinin ötesine geçmeniz gerekir.

edison

Bu söz Thomas A.Edison’a ait.

Kısacası diyor ki : Bana öyle olmaz böyle olmaz demeyin, gidin başımdan, bizim başarmamız gereken bir işimiz var. Çünkü Edison aynı zamanda “pozitif olmaya” çok özen gösteren birisiydi. Bu yüzden de “olmaz” kelimesine karşı çelik zırhı vardı, yani kelime ona işlemiyordu, herhalde duymak canını sıkıyordu. Kimi sıkmaz ki ?

Olmaz, olmaz, olmaz … peki ne olur, nasıl olur, ne yaparsak olur … bilmiyorum ama öyle olmaz.

Napoleon Hill’in önemli bir tavsiyesi var : Bir grubun içinde negatif insanlar var ise onları o gruptan ayırın, yoksa sonuç alamazsınız.

Tags:

Bundan yüzlerce yıl önce Hun İmparatoru Attila bakın ne demiş :

Artık yetersiz kalan taş bTas_baltaaltalarımızı bir kenara bırakarak yeni kılıçlar edinmeliyiz, gereçlerimize uzun merdivenler eklemeliyiz; yüksek Roma duvarlarının atlarımızın nal sesleri ile yıkılmasını bekleyemeyiz.

Geçmişte yaşamış başarılı insanların bu tür sözlerini okuduğumuzda çoğu kez … evet … evet … güzel söylemiş deriz.

Peki niçin aynı tür bir gerçeği kendi şirketiniz veya kendiniz için şu anda siz tespit etmiyorsunuz ?

Attila yüksek Roma duvarlarını, surlarını görünce ordusunun alıştığı kural setinin değişmesi gerektiğini hemen anlamış (buna paradigma kayması deniyor, Attila paradigmanın değiştiğini anlamış). Şimdi diyeceksiniz ki ne var bunda ? Adam yüksek surları görünce başka ne yapabilir ?

Tarihte çok sayıda Attila olmadığını hatırlatmak isterim, zaten başarılı liderleri diğerlerinden ayıran nerede ise tek nokta budur. Onlar ya paradigmanın değişmesine sebep olur ya da değişimi algılayarak yeni duruma göre bildiklerini unutup yeniliğe adapte olur.

İş veya kişisel hayatınızı bir gözden geçirin, siz buna benzeyen neler yaptınız acaba ?

Başarılı olmak için genel gruptan ayrılmış, farklı düşünüyor olmak gerekir. Aksi takdirde sizin gibi düşünen ve hareket eden milyonlarca insanın kaderini paylaşırsınız. Herkesin birbirine benzediği ortamda başarılar küçük küçük şeyler olacaktır, yetiyor ise mesele yok.

Yetmiyor ise :

Taş baltalarınızı bırakıp yeni yöntemleri, yeni fikirleri öğrenmeye ve yol açabilen insanları arayıp bulmaya çalışmalısınız. Diğer türlü sadece konjonktürün izin verdiği kadarı ile yetineceksiniz, bir yılda alabileceğiniz yolu belki 10 yılda alabileceksiniz.

Tags:

surpriz

Sözü söyleyen Steve Jobs olduğu için onu ilgilendiren bir soru ile başlamak isterim.

iPod’u müşteri anketleri ile hazırlayabilir miydiniz ?

veya

iPhone’u … Eğer evet diyen grubun içinde iseniz bir soru daha var ?

O zaman niçin her ikisi de Steve Jobs tarafından yapıldı da araştırmalara milyonlar döken bir başka firma tarafından yapılamadı ? Yoksa bütün araştırmaları Steve Jobs’mu yaptırıyor du ?

İnsanlar çoğu kez şu sorunun cevabını bilmez …

Ne istiyorsun ? Nasıl olsun istiyorsun ?

Başlayın saymaya bakalım kaç kez geriye dönerek şu da var elbette, evet evet olsa iyi olur ile devam edebileceksiniz ve ortaya ne kadar karışık bir görüntü çıkacak.

Bu konu Lewitt Construct Tool olarak bilinen Ana Ürün – Beklenen Ürün – Beklentinin Aşılması ve Süpriz aşamaları ile de ilgilidir. Çoğumuz ilk ikisini, azımız aşılma kısmını, çok azımız şaşırtma aşamasını düşünebilir, her ne kadar çok yaratıcı bir kişiliğimiz olduğuna inanıyor olsak da …

Not : Bu cümleyi Steve Jobs bulmadı sadece konuyu anladı ve uyguladı. Literatürde Lewitt Construct Tool olarak geçer, okuduğunu anlayabilen herkesin bir şansı var demektir.

Tags:

almak

Almasını bilmek diye bir şey olmadığını, verilince alınmış olduğunu ya da bana niçin birileri bir şey vermeye çalışıyor, amaçları ne acaba diye düşünen grupta olabilirsiniz.

Neyse ki konumuz sizi düzeltmeye çalışmak değil, o konuya başka zaman bakacağım.

Konuyu bir işte daha çok dinleyen tarafta olan, iş ortamında ilerlemek isteyen ve bunun için bir şeyler yapmayı düşünenler için detaylandıracağım.

1. Sakin olun. Örneğin bir grup insanın, toplumun önünde konuşabilmeyi cesurca buluruz. Peki ya dinliyor iseniz ? Konuşan kişi muhtemelen konuşmayı önceden hazırlamıştı, konuşmasını kontrol edebilir, ne söyleyeceğini seçebilir hatta konuşurken değiştirebilir. Ama dinleyicilerin bu şansı yoktur. Onlar söylenmekte olan şeyi almaya çalışan, konuşulmakta olan konu onları tedirgin veya tehdit eden içeriğe sahip bile olsa onu dinlemeye devam eden gruptur. İşte bu ortamda bile söyleneni anlamak, onun sindirebilmek için sakin olmalısınız. Dinleyebilmek “almayı bilmenin” adımlarından bir tanesidir.

2. Yargılamayın. Almak, 8 adımlık iletişim modelinin 5 numarasıdır. Bu adımı attıktan sonra önce deşifre eder, sonra mesajı sindirir ve en sonunda geri besleme yaparsınız (bazıları bunu yapmaz sizi ortada bırakıverir, muhtemelen modeli bilmedikleri için diye düşünmek istiyorum). Fakat bu arada bünyeniz deşifre etmekte olduklarınıza direnebilir. Bunu fark ettiğinizde engellemelisiniz çünkü savunma konumuna geçiyorsunuz demektir ve savunma durumunda zihniniz kapanır, anlama süreci durur. Lütfen konuşmacıya eleştiri göndermeyin, söyledikleri ile alay etmeyin veya kabuğunuza çekilmeyin, bunları o memnun olsun diye değil kendinizi korumak için yapmayın. Kısacası savunma konumunda a-l-a-m-a-z-s-ı-n-ı-z, herşeyi yargılamaya çalışmayın, dinleyin, anlayın sonra isterseniz unutun.

3. Açık olun. Hayatı olduğu gibi, engelsiz yaşamalı ama korku, öfke, hüzün ve güvensizlik gibi güçlü duygular buna kolayca engel olur. Alabilmeniz için bu duygularınızın ötesine geçebilmeniz gerekecek. İnsanları dinlerken “ben şimdi onu şöyle bozacağım” diye dinlemeyin, sanki bozsanız ne olacak ? Veya “altından ne çıkacak bakalım” demeyin. Bunun yerine “ne diyor” diye meraklı olmaya, söylenenlerin altında olanı anlamaya çalışın, zaten iletişiminiz sonsuza kadar sürmeyecek.

Almasını bilme konusu bu kadar değil, yazımın ilk cümlesinde bahsettiğim duruma bir an için geri dönmek istiyorum.

Konunun birisinin birisine uzayda hacim kaplayan veya kaplamayan bir şeyi vermek istemesinden sonra olabilecek olanlar bölümü de var, umarım başka bir sefer de o konuya bakarız. Şimdilik sizi bir soru ile bırakıyorum :

Birisi size bir şey vermek veya sizin için bir şey yapmak istediğinde ne yaparsınız veya ne yapmazsınız ?

 

Tags:

Herkesin bir babası vardır, çok geriye gidildiğinde bu işin nasıl başladığını bilmiyorum ve açıkçası bugün beni ilgilendirmiyor, çünkü bugün Babalar Günü ve baba olmayı tecrübe ile öğrenmiş birisiyim.

father

Ben askerlik yıllarına kadar babası ile bir arada olabilmiş, onu askerliğini yaparken kaybetmiş birisiyim. Onu hep güzel ve komik olaylar ile hatırlıyorum aklımda olan 3 resim hariç. Hastalığının son günlerinde camdan dışarısını seyrederken, ölümü ve toprağa verişim. Babam bunun dışında beni üzmedi.

Hayat ile dalgasını geçen birisiydi, üstelik çok ciddi bir işi varken (Sosyal Sigortalarda, bugünkü SGK, Şube Müdürü ve Eğitmendi), bazen bir sinemaya uyumak için giderdi, bazen benim çizgi romanlarını okurdu, bazen çalışmak için gittiği yerlerde enfaktüs geçirir ve bir şey olmamış gibi dönerdi.

Mali olarak oldukça sıkıntılı yıllarımız oldu, sonuçta hem annem hem de babam okumamı sağladı ve yaptıklarıma hiç bir zaman çok karışmadılar, hiç yargılamadılar. Ben onların çocuğuydum …

Babam’ın sözleri var zihnime kazınmış, bugün sadece bir tanesini paylaşmak istiyorum.

Derdi ki … Bir gün para kazanacaksın ve bana ihtiyacın kalmayacak, inşallah benim de sana olmaz. Ama gelirken ihmal etmez iki paket sigara getirirsen iyi olur …

Bir baba 10 çocuğa bakarmış ama 10 çocuk bir babaya bakamazmış …

Umarım babalar bugün çocukları ile buluşur, iyilik haberlerini alır ve mutlu olur. Çocuklar da çok önemli işlerine ara verip kaybedince çok geç olacak babalarını akıllarına getirip kendileri için özel bir an yaratabilir, babalar için gelmeleri gerekmez ama onlar giderse hayat hakkında yeni bir şeyi öğrenmiş olabilirler.

Herkesin bu hayatta şu soruyu sorması gerekmeyen en az iki kişi vardır : Beni seviyor musun ?

 

 

Tags:

silence

Sessizlik benim için çok önemli değil, aksine su ve rüzgar sesini hep duymak isterim. Bildiğim çoğu kişi ?aaa ne güzel sessiz bir yer? dedikten sonra konuşmaya veya müzik dinlemeye başlar. Madem sessizlik güzeldi niçin onu bozuyorsunuz ?

Bir de sessiz kalabilmek (umursamazlığı kast etmiyorum) var, işte bu güç bir iş, çok güç. Bir yanda bu konum umursamazlık ile kolayca karışabilir diğer yanda söyleyeceklerini yutkunmak insanın canını acıtır. Ancak bazen ?silence is golden? fikri herkesin hayatını kurtarabilir, bakın nasıl.

- Çok konuşan mutlaka bir hata yapar, mesela ben bazen yapıyorum. Dostlarımın arasında isem paçayı kurtarırım diye düşünürüm kurtaramıyor isem ise demek ki dostlarımla beraber değilmişim derim (tıpkı Ağlama çünkü geçti, gülümse çünkü gerçekleşti konusu gibi). Eğer bu hatayı iş hayatında yaparsanız zaten cezasını kendiniz çekeceğiniz için kimseyi pek ilgilendirmez, ama bir bedeli olacaktır.

- Karşınızdakini dikkatle ama ölü gibi dinlerseniz bir süre sonra size her şeyi anlatmaya başlayacaktır (büyük ihtimalle), sabredin ve susun, yargılamayın ama dinleyin. Bu cümlede ?dikkatle dinleyin? kısmı önemli, dinlemiyor olmak başka bir şey.

- Profesyonel olarak çalışıyor iseniz susmanız gereken yerde susmayı biliyor olmak insanı terfi ettirir. Gençliğimde ben de böyle bir yetenek olmadığını keşfettiğim için hiç bir yerde çalışmadım, böylece kimsenin beni kovması gerekmedi.

- Özel hayatınızda ise gereksiz sürtüşmeleri engeller. Daha sonra toparlamak için harcayacağınız enerji sizi öyle bir tüketir ki kibritiniz dibine kadar yanar.

Bir de umursamayan, dinlemediği için sessiz olanlar var. Onlar ile karşı karşıya iseniz yardıma ihtiyacınız olacaktır ama bana gelmeyin. Silence is Golden deyimini hatırlayın, tıpkı başınızı suya sokup nefesinizi tutmaya çalışır gibi yapın ama dikkat edin, boğulmayın. Çünkü o zaman arkanızdan ?adam kafasını suya soktu boğuldu, hiç bir şey anlamadık? diyeceklerdir, halbuki yaşamalı ve başarmalısınız.

Tarihi yazanlar başarıları yazmayı sever, sadece ilk olanlar hatırlanır, ikinci olanlar veya kaybedenler çabuk unutulur, kim olursa olsun.

Tags: