Kariyeriniz İçin

Bilmem ne binasının açılmasına hazır mısınız ?
Dijital dünyadaki değişimi hissetmeye hazır mısınız ?
Binamızın dışını boyadık görmeye hazır mısınız ?
Yeni yoğurdumuza hazır mısınız ?
Patlıcan oturtma var hazır mısınız ?
Akşam size geleceğiz hazır mısınız ?

Bu aralar kendimi pek hazır hissetmiyorum, o binayı açacak şirket açılışı durdursa,
dijital dünya değişmese ya da bana ilişmese, binayı eski rengine tekrar boyasanız,
yoğurt yemesem olmaz mı ?, patlıcan oturmasa da yürüse, akşam siz gelmeseniz de başkaları gelse …

Son iki “hazırmısınız” bence diğerlerinden daha anlamlı ama şirketler ilk dördü üzerine kurulmuş reklamlara, sloganlara para dökmeye devam ediyor. Sanki hazır değiliz desek başka bir şey yapacaklar veya sanki binalarını açacakları için ben bir hazırlık yapacağım.

Bu kullanım şekli ile “Hazır mısınız ?”  sorusu bence dijital bir soru, yani anlamsız, ben de bir şey uyandırmayan, beni bir şey yapmaya veya yapmamaya yönlendirmeyen bir soru.

Örneğin bir firma piyasaya yoğurt çıkartacak ise niçin hazır olup olmadığımızı soruyor ?

Peki cevabımızı bekliyor mu ? Hayır.

Veya madem sormak istiyor niçin gelip tek tek sormuyor ? Bak arkadaş ben bir yoğurt yaptım, haftaya çıkartmayı düşünüyorum, hazır mısınız yoksa değil misiniz ? Gelse, sorsa amma ilginç olurdu. Bence yüz yüze gelindiğinde soruyu sorana bön bön bakacağımızı biliyor ve onun için bu şekilde sormuyor.

Peki milyonlar harcayıp reklam verince ona yine bön bön bakacağımızı bilmiyor mu ? Bence bilmiyor.

Ben zaten o binayı açacağım, şimdi söyleyecek laf bulamadığımız için size hazır mısınız diye soruyoruz yerine niçin “binamızın açılışında görsel bir şölenin arkasından …… konserini dinleyebileceksiniz” demiyor; dese belki o bölgede trafik tıkanır (herhalde trafiğin tıkanmasını istemediler).

Dijital TV’mizin şusunu busunu değiştirdik, belgesel seyrederken filin kuyruğunu hissedeceksiniz dese belki bir döner bakardık.

Binamızı 1 Km uzaktan gece – gündüz görebilmeniz için özel bir boya ile boyadık dese belki merakımız artardı.

Yeni yoğurdumuzu soğutun, içine meyva doğrayın … dondurma yiyormuş gibi hissedeceksiniz demiş olsalardı sizce de daha dikkat çekici olmaz mı ?

(Lütfen bu fikirlerimi kullanmayın, eğer kullanırsanız en azından banka hesabıma üç beş kuruş gönderin)

Patlıcan ve akşam gelecekler için yeni bir cümle yazmama gerek yok, keşke patlıcan oturtma yerine başka bir şey olsaydı ve bu akşam balığa çıkıyor olsaydım !

Dijital ifadeler ile dert anlatabilmek, dikkat çekebilmek ne yazık ki mümkün değil. Bunun sebebi bizim insan olmamız, kısacası biz bundan anlamıyoruz. Paranızı sokağa dökecek iseniz doğrudan doğruya dökün ve tüm ilgiyi üstünüze çekin … işte size çok ilginç bir fikir daha.

Her zaman başarılı olamayız, bazen başarılı bazen başarısız bazen ise “no – event” durumu ile karşılaşırız.

Birisine niçin veya nasıl başarılı oldun diye sorduğunuzda içinde bol bol “ben” geçen (az sayıda “biz” olabilir) cümleler duyarsınız. Aynı kişiye niçin başarısız olduğunu sorduğunuzda ise olay ile kişinin bir birinden ayrılmaya başladığını görürsünüz.

- Oyuncağım kırıldı (Ben oyuncağımı kırdım yerine)

- Pazar bu ürün (fikir) için hazır değildi (Ben müşterinin ne istediğini anlamadım, anlamak istemedim yerine)

- Tedarikçilerimiz bizi yarı yolda bıraktı (Ben tedarikçilerimin imkanlarını ölçmedim, onlara ödeme yapmadım, onlara kötü davrandım, onları seçemedim … yerine)

- Ama rakibin fiyatı bizden düşüktü (Ben maliyetimi zamanında düşürmedim, pazarda oluşan fiyatı izlemedim … yerine)

Hep birileri, bazı olaylar suçludur ve bizim bir suçumuz, hatamız yoktur !

Bir şey veya şeyler olmuştur, hiç beklenmedik, tamamen bizim dışımızda … Kader.

İşte bu savuşturma “ders alınmasını” engeller, içimiz rahatlar ve öğrenmeden yola devam etmek isteriz. Çünkü bu kolaydır.

Başarılı olmayı kafanıza koydu isek hatalardan ders çıkartmalıyız, hatta başkalarının hatalarından da faydalanmalıyız. Sebebi görmeli, içimizde hissetmeli, dersimizi almalı ve yolumuza devam etmeliyiz.

Bundan belki 1 yıl önce “Gençler İçin El Feneri” isimli bir yazı yazmıştım (yazı için tıklayınız >>>). O yazıyı yazarken daha çok okul hayatlarını tamamlamak üzere olanları düşünmüş, genç endüstri mühendisleri için özel bir bölüm eklemiştim (ben de endüstri mühendisiyim).

Bugün ise biraz daha geniş bir grubu düşünerek bazı konulara değinmek istiyorum. Bu yazıda son üç yıl içinde verdiğim yaklaşık 150 seminer, katıldığım onlarca toplantı ve analizine katkıda bulunduğum iş problemlerinin izlerini bulabilirsiniz.

Bence güçlü aile desteği dışında herkes kendi kariyerini kendisi oluşturur. Güçlü aile desteği “konjonktür” olarak değerlendirilebilir (elbette onu kullanmak için becerilere sahip olmalısınız).  Örneğin benim ailem çok zengin veya çok güçlü ilişkilere sahip olsun ve ben de ortalama bir insan olayım. Bana denk başka bir ortalama insandan muhtemelen daha başarılı gözükeceğim. Başarılı olurum olmam ama daha önde görünme ihtimalim oldukça yüksek. Bu nedenle konjonktür faktörünü bir kenara bırakıyorum.

Profesyonel hayatta farklı beklentileri olan insanlar ile tanıştım, bazısı yerinden memnun ve öyle kalmak istiyordu bazısı ise ilerlemek. İş hayatında yerinde durabilmeniz için bile bir miktar ilerlemeniz gerekir, onun için gözler hep açık olmalı ama olamıyor maalesef.

Kariyerinizde ilerlemek için geleceğe yatırım yapmalısınız …

Bunu bizde biliyoruz, sen bize daha kolay bir yolu yok mu onu söyle … dediğinizi duyar gibi oluyorum. Ben bu cümleyi içinden geçirenlerin çoğunluğunun  bunu bildiğini veya içinde hissettiğini düşünmüyorum.

Ne demek geleceğe yatırım yapmak ?

Kimin için diye bakalım isterseniz önce.

Örneğin bir ana baba çocuklarının olabilecek en iyi eğitimi almalarını sağlayarak geleceğe yatırım yaptıklarını düşünür. Başka bir aile ise çocuğunun okul eğitiminin yanında hayat eğitimine de dikkat eder, bazıları ne ona ne buna dikkat etmez. Ama sorarsanız hepsi ellerinden geleni yapmışlardır.

Örneğin 20-30 arası bir yaşta olun.

- Anne veya babanız kendi gelecekleri için son 1 ay içinde ne yaptılar, yoksa bir yaştan sonra böyle bir şey olamaz mı ?

- Peki siz ne yaptınız, son 1 ay içinde okulunuzda neyi başardınız, iş hayatında hangi problemin çözümünde başkalarına yardımcı oldunuz ?

- İçinde bulunduğunuz proje başka bir projenin önüne geçebildi mi ?

- Bundan 1 sene sonrasında ihtiyaç duyabileceğiniz bir yetkinlik için bugünden çalışmaya başladınız mı ?

- Haftaya yapılacak olan toplantı için hazırlamanız gerekenleri herkesten daha iyi hazırladınız mı ?

- Vaktinizin en azından % 30′unu bugün değil ama yarın gerekli olabilecek bir konu için kullanıyor, gerekirse bunun için fedakarlık yapıyor musunuz ?

- Grup çalışmalarında itiraz ederek zekanızı mı gösteriyorsunuz yoksa grubun takıldığı noktayı aşabilmesi için insiyatif alarak öneriler geliştiriyor musunuz?

Bu tip soruları düşünürken bir başkasından yardım almanız, başkalarının sizi bu sorular ışığında nasıl gördüğünü anlamaya çalışmanız çok yararlı olacaktır, ne de olsa insan kendisine karşı çok tarafsız olamıyor. Benim annem hep “akılları pazara çıkarmışlar herkes kendi aklını satın almış” derdi.

Aslında bu işin teknik bir ismi de var “kişisel swot”. Bu sayede kendinizi daha objektif görmüş olursunuz.

Çok çalışmak ile kariyer geliştirmek aynı şeyler değildir

Çok çalışıyor olabilirsiniz ama bu ilerlemenizi sağlamayabilir. Bazı iş ortamlarında işini çok iyi yapan insanlar hiç ilerlemeyebilir çünkü orada o işi daha iyi yapabilecek başkası yoktur. Ne kadar basit değil mi ? Peki daha az iyi yapmak bir çözüm olabilir mi ? Bence kovulma sebebi olur onun için denemeyin. Peki ne yapacağız ?

Kariyerinizin gelişebilmesi için yönetebilmeyi öğrenmelisiniz. Bunun yolu önerilere açık, öğrenen, risk alabilen ve iş delege edebilen bir insan olabilmenizden geçiyor. Eğer bunların yerine söylenen şeyi en iyi yapan olmayı seçerseniz bence ilerlemeniz mümkün olmaz, çevresi ile düzgün ilişki kuramayan, çevresinde bulunan insanları geliştirmeyen, etrafında olanları çalıştığı işin hedefleri ile birlikte düşünerek aksiyon alma insiyatifini alamayan bir kişinin ilerlemesi tamamen tesadüftür.

Örneğin şirketinizin “rekabet parametrelerini” ve “pazar gerçeğini” bilmiyor ve aklınız “kapalı” ise muhtelif fırsat veya tehdit senaryolarına karşı “ama biz öyle yapmıyoruz zaten” gibi garip bir savunma üretirsiniz. Bu duruma da yine kendi ailemden bir öğüt ile cevap vermek istiyorum. Benim dayım sinema işindeydi, bana muhtemelen 4-5 yaşımda söylediği bir cümleyi hep hatırladım, “Cengiz, bütün filmleri kendi mantığı içinde seyretmelisin, saçma film diye bir şey yoktur !”.

Benim önerim iş problemlerine yaklaşırken kendi kusurunuzu örtecek bahaneler yerine “ne oluyor burada, ben bu durumdan kendime ne pay çıkartabilirim” diye düşünmektir. Düşünen düşünür, düşünmeyen düşünmez …

Kariyer konusu sadece gençler için değildir

Ben 50 yaşımı geçtim, çevremdekilerin büyük bir kısmı 40 – 60 aralığında, bir kısmımız olayı seyrine bırakmış bir kısmımız ise kariyerlerine yeni ayrıntılar eklemeye devam ediyor. Bence bu yaşlarda bulunanlar eğer isterler ise 25-35 aralığında bulunan gençlere göre çok daha oturaklı adımlar atabilirler.

Benim yaşlarımın çok tehlikeli bir özelliği var. Eğer profesyonel olarak çalışırken işinizi istemeden kaybederseniz yenisini bulmanız çok güç oluyor. Buna hazırlıklı olanlar köşelerine çekilebiliyor ama olmayanlar için hayat bir anda güçleşiyor. İşte bu yüzden 40′lı yaşları geçmeye başlayan kişilere vitesi yükselterek devam etmelerini, kariyerlerini gözden geçirip gerekli ayarlamaları yapmalarını şiddetle öneriyorum. Çalışmaya devam etmek zorunda iseniz melekelerinizi (yetkinlik) arttırmalı bazı konularda genç rakiplerinizin önüne geçmelisiniz. Bunun için iş hayatının değişen durumunu gerçekten anlamak (kahve sohbetlerinde kullanılan magazin başlıkları değil), kendi mesleğiniz ile ilgili konularda tazelenmeyi, bilgi sistemlerini anlamayı ve kullanmayı mutlaka planlamalısınız.

Bundan yıllar önce bir muhasebe müdürü bana “Bir şey sormak istiyorum, bizim programcı bana dedi ki MRP programı gelince artık mahsup fişlerini ben değil o yazacakmış, biz fiş yazmayacakmışız, muhasebeyi kim yapacak, bunlar doğru mu ?” … Ben kısaca sizin programcı konudan bihaber bir arkadaş galiba sen kalbini ferah tut dedim …

Ancak bu endişeyi taşımak yerine konuyu anlamaya çalışmalı ve o programcıya sen diyorsun arkadaş o iş senin dediğin gibi değil şöyle şöyle yapılacak demeliydi … Ancak o zaman kendisini geliştirerek şirketinin çıkarlarını korumuş olurdu.

Pozitif veya negatif olmak hakkında …

Hangisi daha ilginç :

1. Yarın deprem olacak

2. Yarın hava güneşli olacak

veya

1. Ekonomi çok kötü, 1 hafta içinde bankalar iflas edebilir, herşeyinizi kaybedebilirsiniz.

2. Ekonomi yolunda, yatırımlar artıyor, işsizlik azalıyor.

Negatif söylem medya ve insanlar tarafından daha hızlı algılanır ve çoğunlukla daha fazla ilgi uyandırır (ben bu tip söylemleri duyduğum zaman ya kanal değiştiriyorum ya da anlatılanlar ile hiç ama hiç ilgilenmiyorum, “Biz burada sadece mutluluk ve zenginlik hakkında konuşuruz, eğer hüzünlü ve karamsar bir hikayeniz var ise onu duymak istemeyiz” sözüne uygun davranmaya çalışıyorum, tavsiye ederim …). Aynı zamanda negatif söylemin insanı daha entellektüel gösterdiğine inanılır, sorunların farkında olan ve onu ortaya koyan insanlar başka ne olabilir ki !

Bence zor olan pozitif fikri geliştirmek ve çözüme ilerlemektir. Hayır, olmaz, bizim burada çalışmaz, denemiştik olmamıştı, sen nereden bilebilirsin ki, biz yıllarımızı bu ise verdik müsaade et bilelim … gibi cümleler ne söyleyene ne dinleyene para, iş, imkan kazandırmaz. Şu soruya cevap üretilmelidir > Şimdi ne yapacağız, başarılı olmak için hangi aksiyonları gerçekleştirmeliyiz ?

Negatif söylem tutturmak çok kolaydır, eğer siz bu yolu izliyorsanız kolayı tercih etmişsiniz demektir ve bu size bir şey kazandırmayacaktır.

Diyebilirsiniz ki birisinin şeytanın avukatlığını yapması gerekmez mi ? Evet gerekir ama şeytanın avukatlığını yapmak analiz yapmak ve kötü ihtimallere karşı aksiyon planı üretmek demektir. Kısacası olası bir negatif duruma karşı strateji geliştirmek şeklinde yapılmalıdır.

Gençleri anlıyorum ama bazılarına katılmıyorum …

Kim en az enerjiyi harcayarak (hatta hiç harcamadan) en yüksek hız, başarı, para, şöhret istemez, var mı aramızda öyle birisi ? Bu durumu en güzel Bülent Ersoy’un bir sözü olan “fevkaladenin fevkinde” ile tarif edebiliriz.

Gençleri 3 bölüme ayırabiliriz …

- Daha çok çalışmalıyım, kendimi geliştirerek ilerleyebilirim

- Şimdi hangi tuşa basacağım

- Girişimciyim ben

Daha çok çalışarak ilerlemek isteyenler herhalde her ailenin takdir edeceği çocuklar olacaktır. Ama bunun için diplomaları üst üste koyma yöntemine çok katılmıyorum, bir noktadan sonra dışarıda sürmekte olan hayatın içine katıldıktan sonra istenilen sayıda diploma almanın bir sakıncası olmaz ama önce diplomaları alıp sonra kapıdan dışarı çıkmak istemek bence olayı geciktirmek demektir. Ne de olsa öğrencilik gibisi yoktur.

Diğer yandan hangi tuşa basıp iş yapabileceğini sorgulayan arkadaşlara  “bir yerde bir şey yapmanın ne kadar kolay olduğunu düşünüyorsunuz” diye sormak istiyorum. Önerim ise okudukları konu ne olursa olsun gidip geçici bir işte, mesela bir fast food restoranında, bir turizm şirketinde, bir bankanın satış veya ön büro kısmında, bir dükkanda, bir şantiyede (hangi konuya merakları var ise)  bir süre çalışmalarıdır. Şimdi diyeceksiniz ki ne alakası var … Okunulan iki satır kitap ile bir anda bir kaç tuşa basarak başarılı olunamayacağını ne kadar erken öğrenirlerse o kadar iyi olur diye düşündüğüm için bu öneride bulunuyorum, karar basacağı tuşu arayanların, yıllarca basacağınız tuşu bulamayabilirsiniz.

Girişimcileri hep sevmişimdir, elbette risk alıp çalışanları. Ailesinin parasını kullanıp, tembellikleri ile bunu kaybedenleri değil. Girişimciler bir süre alçaktan sürünmeyi (ailelerinin durumu ne olursa olsun) öngörmeli, yılmamalı, bozguna uğradıklarında tecrübeli birisine gidip morallerini tekrar şarj ederek devam etmelidir. İlk problemde geriye dönüyor iseniz, gidilecek yol kalmadığını düşünüyor iseniz hemen yaptığınız işi bırakın çünkü bir girişimci böyle davranmaz ve girişimci ruha sahip değilseniz sakın zaman kaybetmeyin.

Rastladığım diğer bir durum konuları aslında öğrenmemiş, öğrenmek için bir çaba göstermeyen ve özelliklerini bir yerde başarılı olabilmek için yeterli görenler. Bu asla olmaz, olacağına inanıyorsanız gidin milli piyango bileti alın ve şansınızı katlayın. Niçin bu insanlar bilmediklerini anlamıyor ve üzerine gitmiyor ? Çünkü kolay olan bu, belki böyle de olur diyorlar; anlıyorum ama katılmıyorum.

Gençler için tavsiyem : İş hayatınızın başında hangi “size göre vasıfsız” işte çalıştığınızın bir önemi yoktur, öğrenerek devam etmenizin önemi vardır. Size hayatı ve  insanları öğretmeyecek işlerde vakit kaybetmeyin, eğer işleri zorlanmadan yapmaya başladı iseniz bir sonraki adıma nasıl geçerim diye düşünün ve çalışın. Bir vida ancak biraz zorlanarak yuvasına girer ise tutar ve sağlam durur.

Yorumlarınızı bekliyorum …

Diğer benzer yazılarım :

İşinizde ilerlemek, terfi etmek için ne yapmalısınız ?

Kariyerini geliştirmek isteyen kişilere 5 öneri

Her yaştaki insan için 1 aylık kişisel gelişim planı

Gençler için el feneri

Patronunuzun sizden beklediği 3 şey nedir ?

Kendi işini kurmak isteyen girişimciler için …

Başarısızlık kötü bir his, hiç kimse bunu yaşamak istemez. Ancak başarısızlık çok sayıda öncü sinyale sahiptir, bazıları son derece kolay görünür, yapmanız gereken göz ardı etmemektir.

Amerikada  yapılan bir araştırmaya göre yeni kurulan işlerin :

- % 66′sı 2 yılı aşabiliyor, diğer bir deyim ile % 33 ilk iki yıl içinde kapanıyor.

- 4 yılı aşanların oranı % 50, kısacası kurulan işlerin yarısı ilk 4 yıl içinde yok oluyor.

- %40′ı ise 6 yılı aşabiliyor …

İşte size araştırmada ortaya çıkan 9 sebep.

1. Pazarı, müşterileri ve müşterilerin isteklerini hatalı tespit etmek. Çok basit iki soruya cevap vermelisiniz Sizin müşteriniz kim ? ,  Niçin sizden alıyorlar ?

2. Karlılığı olmayan bir işi seçmiş olmanız . Parlak fikir, ısrarcı olmak ve çok çalışmak ile para kazanmak farklıdır. Hiç bir iş pozitif nakit akışı yok ise gerçekleştirilemez. Seçtiğiniz konu bunu sağlamıyor ise derhal vazgeçmelisiniz.

3. Ne sattığınızı anlamayıp anlatamamak. Ne sattığını anlamamış olmak size garip gelebilir ancak bir çok şirket aslında ne sattığını bilmeden yaşar. İsterseniz soruyu şöyle sormuş olayım “Niçin varsınız, müşterinize hangi vazgeçilmez faydayı sağlıyorsunuz?”. İkincisi ise bunu müşterinize nasıl anlatmakta olduğunuz …

4. Yetersiz finansal kaynak. Eğer yeterli finansman imkanınız, paranız yok ise işin sonunu görebilmeniz büyük şans olur.

5. Rekabeti anlamamak ve zamanında yeterli şiddet ile cevap vermemek. Değişen pazar ve rekabet koşullarına zamanında ve güçlü cevap üretmeyi geçmişte yaptığını gibi devam edilebileceğini düşünmek rekabetçi pozisyonunuzu yok edebilir.

6. Tek veya az sayıda müşteriye bağımlılık. Riski ve gelir kaynaklarınızı dağıtmak çok daha iyidir. Eğer tek müşteri ile yaşama yolunu seçti iseniz onun sizi terk etme durumunda uğrayacağı zararı arttırmak için gerekenleri yapmalısınız.

7. Yeterince odaklanmamış olmak. Herkese hitap etmeye çalışmak sadece çok büyüklerin yapabileceği, o da ayrı marka ve kanalları kullanarak yapabildikleri bir şeydir. Normal bir işletme hedefini seçmeli ve o konuda en iyi olmak için çalışmalıdır.

8. Kötü yönetmek. Bir ana fikrinizin olmaması durumunda verdiğiniz kararlar çelişkili olacaktır. Dolayısı ile kim olduğunuzu ve hedefinizi asla unutmamalı, kararlarınızın bunlara ne faydası olacağını düşünürek vermelisiniz.

9. Bir planınızın olmaması.

Gideceğiniz yeri bilmiyor iseniz hiç bir yol sizi oraya götürmez. Eğer planınız yok ise başarısızlık planlanmış demektir.

Sizce girişimler veya projeler niçin başarısız oluyor, yorumlarınızı bekliyorum.

Bazen toplantılar çıkmaza girer, bazı katılımcılar uzun ve boş konuşmalara girer, hedef kaybolur. Bu durumda toplantıyı kurtarmak istiyor iseniz aşağıdakileri deneyebilirsiniz.

Saf ve basit sorular sorun : En çok ve iddialı konuşmakta olana “hangi problemi çözmek için konuşulmakta olduğunu anlamadığınızı, size yardımcı olunmasını istediğinizi söyleyin”

Kimin karar vereceğini sorun : Konuşulan şeylerin sonucunda kimin karar vereceğini bilmediğinizi ve öğrenmek istediğinizi söyleyin. Bakalım içeride karar verecek birisi var mı, yok ise hepiniz birden ne yapıyorsunuz ?

Doğru ve gereken insanlar içeride mi ? Eğer değiller ise niçin devam edeceksiniz, belki ertelemek en iyisi.

Tags:

Patronundan şikayetçi olmayanlar herhalde şikayetçi olanlardan azdır. Aşağıda bulunan 3 tavsiye geriye kalan çoğunluğun güncel sorunlarını azaltmakla kalmayıp kariyerlerinde daha kolay ilerlemelerini bile sağlar.

Siz bunları yaptıktan sonra bir şey değişmiyor ise (ancak bir miktar sürdürmelisiniz) bu yeteneklerinizi başka bir yerde kullanmanız daha gerçekçi olabilir. Herkes her şeyi yapamayacağı gibi herkes her şeyi anlayamaz !

İşte patronunuzun veya bir yöneticinin zam istenmemesi dışında kendisi ile çalışan birisinden en çok beklediği 3 şey.

1. İşbirliği yapmanızı bekliyor : İş arkadaşlarınız, tedarikçileriniz ve müşterileriniz ile ortam ve karşılıklı hisleriniz ne olursa olsun işbirliği yapmanızı, onlar ile etkin çalışmanızı bekliyor.

2. İnsiyatif almanızı bekliyor : Kariyerinizde ilerlemek istiyorsanız çözülmesi gereken konuları üstlenmelisiniz. Bir kenarda durup beklerseniz daha çok beklersiniz. İnsiyatif almayan hiç kimse iyi bir yönetici olamaz ve normal şartlarda bulunduğu yeri koruyamaz.

3. Güncel olmanızı bekliyor : Rakiplerinizi, teknolojiyi, müşterilerinizi, gelişmeleri izlemelisiniz. Bir çok şirkette çalışanlar bunların başkasına ait bir konu olduğunu düşünür, en sonunda hepsi birden patronun konusu olur. Bütün bunları patronunuza bıraktıktan sonra başınıza gelecekler için şikayet etmeye hakkınız olmayacaktır.

1. İşten ne beklediğinizi, ne istediğinizi, ne olunca mutlu olacağınızı tasarlamış olmalısınız

Bir çok kişi çalıştığı işte çok da mutlu değildir. Peki işte geçirilen zaman evde geçirilen zamandan daha uzun olduğu halde bu zaman dilimini nasıl daha yararlı geçirebileceğinizi kaç kez düşündünüz. Eğer nereye doğru gitmek istediğiniz hakkında bir fikriniz yok ise sizi oraya götürecek adımları da atamazsınız.

O zaman biraz durup düşünün, 5 sene sonra ne yapmak istiyorsunuz, 10 yıl içinde hangi noktaya ulaşmayı planlıyorsunuz. Benzer bir işimi yoksa tamamen farklı bir alanda mı çalışmak istiyorsunuz. Mevcut işinizde ilerlemek sizin ana planınız mı?

Peki hedefinize doğru gitmenizi kolaylaştıracak adımlar neler, hangi konularda ek eğitime ihtiyacınız var, hangi konularda pratik yapmalısınız. Bunun için kimlerden veya hangi kaynaklardan yararlanabilirsiniz, nasıl bir zaman planını gerçekleştirebilirsiniz.

Kusursuz bir kariyer isteyen herkes önce “ne istediğine” karar vermelidir.

2. Kendinizi tanımalısınız, kişisel SWOT analizi yapmak iyi bir yoldur

Bir çok insan iş ortamında öne çıkmadan, biraz geride durmayı tercih eder. Bunun nedeni kişinin kendi güçlü ve zayıf yanlarından emin olmamasıdır. Hepimiz bir miktar kendimizi kandırır, gerçek özelliklerimizi göremeyiz. Bazen de işe alınmamanın sebebi kendimizde görmek istemediğimiz özelliklerin karşımızdaki tarafından görünmesidir.

Zayıf yanlarınızı geliştirebilmeniz için önce onları tespit etmelisiniz, en iyi yol bunun için başkalarının fikirlerinden faydalanmaktır.

Örneğin sizi iş ortamında tanıyan 7 kişi belirleyin, bunlar iş arkadaşlarınız, eski işyerinizde çalışanlar, müşterileriniz, çalıştığınız tedarikçilerde temas içinde olduğunuz kişiler, eski patron veya yöneticileriniz olabilir. Onlara birer e-posta yollayın ve sizin hakkınızda yapacakları samimi yorum için çok memnun olacağınızı söyleyin. Herhangi bir övgü veya destek cümlesi istemediğinizi de açıkça belirtin.Onlara 3 soru sorun :

1. Benim güçlü yanlarım nelerdir ?

2. Benim zayıf yanlarım nelerdir ?

3.  Zayıf yanlarımı nasıl geliştirebilirim ?

Doğru kişileri seçmeye gayret edin, arkadaş veya aile üyeleri bu iş için uygun değildir. Çünkü onlar hem sizi iş ortamınızda tanımazlar hem de sizi üzmemek için gerçeği söylemeyebilirler.

3. Zayıf yanlarınızı giderin geriye güçlü yanlarınız kalsın

2 numaralı tavsiyeyi yerine getirip farklı kişilerin fikirlerini elde etti iseniz bunu değerlendirmelisiniz. Eğer düşüncelerini sorduğunuz kişilerin sizin hakkınızda yanıldığını düşünürseniz sadece hata yapmış olursunuz.

Eğer sizi tanıyan kişiler sizin bazı zayıf yönlerinizi görebiliyorlar ise iş görüşmesi yaptığınız kişilerde bunların bazılarını görüp sizden vazgeçebilirler.

Bugünün iş hayatında adaylar yeni teknikler öğrenerek kendilerini daha iyi sunmak için çalışıyorlar. İyi bir iş bulabilmek ve kabul edilmek giderek zorlaştığıiçin “zayıf yönleriniz üzerine çalışarak” onları yok etmeli veya azaltmalısınız.

Zayıf yanlarınız ile mücadele edebilmek için başka kişilerin fikirlerinden faydalanabilirsiniz. İş arkadaşlarınıza, patronunuza, arkadaşlarınıza önerilerini sorun ve onları dinleyin.

Eğer bir konuda eğitim eksikliğiniz var ise onu tamamlayın, eğer davranışlarınızı değiştirmeniz gerekiyor ise bunun için bir adım atın.

4. Çevrenizi genişletin

Çok sayıda firma hiç ilan vermeden yeni eleman arar. Siz iş ilanları için basın veya internet sitelerini izlerken bir çok kişi bu yayınlanmayan işler için görüşüyor. Bu tür işler ağızdan ağıza yayılır, tanıdıklar bir birlerine bu yeni işleri haber verir. Dolayısı ile bu işlerden haberiniz olabilmesi için insanların sizi tanıması, sizin yetenek ve tecrübelerinizi bilmesi gerekir.

Kariyerini geliştirmek isteyen bir kişiye verilecek en önemli tavsiye “çevresini geliştirmesi ve görünür olmasını” hatırlatmaktır.

Yeni insanlar ile tanışabileceğiniz yerlere, konferanslara, fuarlara daha sık gitmelisiniz. İnsanlar ile ilişki kurmalı, kendinizi ve yapabileceklerinizi onlara tanıtmalısınız. Konuşacağınız kişiler belki de sizin gibi birinin arandığı açık bir pozisyonu biliyor veya onların bir tanıdığı bu bilgiye sahip olabilir; kimin hangi taşı kaldırabileceğine asla bilemezsiniz.

Yeni insanlar ile tanıştığınızda onlarla samimi olark ilgilenmeli,  onlar hakkında bilgi edinmelisiniz (ne iş yapıyorlar, neleri seviyor neleri sevmiyorlar …). İyi bir konuşmacı olmak yerine iyi bir dinleyici olmanız yeni arkadaşlar kazanmanızı kolaylaştıracaktır.

Yeni insanlar ile karşılaşmanız kolay onlar ile ilişkinizi kopartmadan sürdürebilmek zordur. Onlar yeni iş fırsatının haberini aldığında sizi hatırlayıp bu haberi size aktarabilmeleri için sizi unutmamış olmaları ve size ulaşabilmeleri gerekir. Bunun için bir kaç ayda bir onların hatırlarını sormalı, onlar ile ilgilenmeye devam etmelisiniz.

5. İşi her boyutu ile değerlendirin

İşin size sağlayacağı maddi kazançların yanında başka faktörler de vardır.

Bu işi ne kadar istiyorsunuz ? Uzun vadeli kariyer planınıza ne kadar uygun ? Bu iş size ne kadar keyif verecek ?

Bir işi kabul etmeden önce aşağıdaki noktaları gözden geçirmelisiniz :

Yeteneklerinizin kullanımı : Bu iş yeteneklerinizin ne kadarının kullanımını sağlayacak. Örneğin siz müşteri ile yüz yüze konuşurken başarılı iseniz bürokratik ve kağıtlar ile dolu bir iş size uygun olmayabilir.

İlerleme olanakları : Bu iş uzun vadeli kariyer planlarınıza uygun mu? Bu işi bir atlama taşı gibi mi düşünüyorsunuz yoksa önerilen pozisyon sizi mutlu ediyor mu ?
Patronunuz Kim : Patronunuz ile tanıştınız mı ? Onunla ve yönetim tarzı ile ne kadar rahat edeceksiniz ?

İş arkadaşlarınız kim : Çalışacağınız insanlar ile çalışabileceğinizi, onlar ile başarılı sosyal ilişkiler kurabileceğinizi düşünüyor musunuz ?

İş Ortamı : Çalışacağınız bina, ofis, lokasyon hoşunuza gitti mi? İşyerinizin çevresi sizin ihtiyaçlarınızı karşılıyor mu ?

Kariyerini geliştirmek isteyen geliştirir, bu konuda şikayetçi olmak, talihsizlikten yakınmak yerine kendinizi doğru pozisyonlamalısınız. Bu sitede yer alan yetkinlikler kütüphanesini izlemenizi öneririm.

Diğer bir önerim de Her Yaştaki İnsan İçin 1 Aylık Kişisel Gelişim Planı isimli yazımı okumanız olacaktır.

Hani bir söz vardır “ağaca bakan ormanı göremez” diye. İşte konulara yakından baktığınızda olan budur. Detayları görürsünüz, siz ve ekibiniz detaylara yoğunlaşır, bu şekilde sizi çok tatmin eden çalışmalar yapabilirsiniz ama bir bakmışsınız oyun alanı değişmiş, insanlar bir başka yere gitmiş orada başka bir yerleşim oluşturmuş, siz de olduğunuz yerde yalnız kalmışsınız.

Peki olaylara biraz uzaktan bakma zamanının geldiğini nasıl anlayabilirsiniz ?

1. Küçük işler ile çok zaman mı geçiriyorsunuz. Siz keserin sapını hesaplarken çalışanlarınızın zamanı boşa gidiyor veya satış kayıpları yaşıyor olabilirsiniz. Bunun için sorun kendinize “yapmakta olduğum işler ile ulaşmak istediğim hedef arasında ne ilişki var” diye … Bir şey bulamıyorsanız çanlar çalıyor demektir.

2. Her olay size geliyor ise diğerleri ne yapıyor ? Büyük ihtimalle hiç bir şey yapmazlar veya yapamazlar.  Demek ki biraz uzaklaşma zamanınız gelmiş. Eğer böyle devam ederseniz küçük dünyanızın büyük adamı olursunuz, istediğiniz bu ise sorun yok.

3. Her durumu tek başına yorumluyor ve karşınıza çıkan problemi savuşturmaya çalışıyorsanız kaçmaktan kovalamaya zaman bulamazsınız. Her olayı bir “zeki” hamle ile çözüyor olmak kök sebeplere inilmediğinin göstergesidir. Her olayın sebebi bir diğerinden farklı olmayabilir, etrafınızda oluşan 80 olayın 20 sebebi olma ihtimali yüksektir (Vilfredo Pareto çoğunlukla haklı çıkar). Dolayısı ile ortak yanları bulup onların üzerine gitmek en kalıcı çözüm şeklidir.

Bir performans görüşmesinin çıkmaza sürüklenmesi çoğunlukla yönetim veya görüşmeci tarafından yapılan hatalara bağlıdır. Çalışan bir kişi (değerlendirilecek kişi) bu süreci negatif bir olay olarak algılamaya başladığında bir dizi hatayı da yapma ihtimali artar.

Hata 1 : Sadece görüşme formunun doldurulmasına konsantre olmak.

Performans görüşmesi form doldurmak için değil herkes daha iyi olsun, çalışan ve yöneticilerin önünde bulunan engeller kalkabilsin diye yapılır. Eğer görüşülen veya görüşen kişi “form dolsun, bu iş bitsin” şeklinde konuya yaklaşıyor ise tüm süreç zaman israfı haline dönüşür.

Hata 2: Görüşmeden önce hazırlık yapmamak

Bu görüşmeye önceden hazırlanmak, değerlendirilecek dönemin önemli noktaları için hazırlıklı olmak önemlidir. Ancak çoğu kez görüşme yapılacak kişiler ellerini kollarını sallaya sallaya gelirler bu toplantıya. Hazırlıksız geldiğinizde reaksiyoner veya pasif olma ihtimaliniz yükselir ve bunun kimseye faydası yoktur.

Halbuki önceden hazırlanılsa, işinizi yapmakta karşılaştığınız engelleri çalışsanız, iş tanımınızı ve sorumluluklarınızı gözden geçirseniz bunun yararı en çok size olacaktır.

Hata 3: Savunmaya çekilmek

İnsanlar işlerini kişiselleştirir, bu yüzden de yönlendirilen eleştrileri duymaz. Eğer performans görüşmesi masasına savunma yapmak üzere oturursanız görüşmeden hiç bir fayda sağlanmayacaktır.

Bu nedenle hem görüşmeci hem de görüşülen kişi savunma duygularını doğuracak söylemlerden kesinlikle uzak durmalıdır. Herkes kendi fikrini sakin ve karşısında bulunan kişiyi anlamaya çalışarak aktarmalıdır.

Hata 4: Görüşmeler arasında geçen dönem içinde temas içinde olmamak
Çalışanlar sadece görüşmelerde değil yıl boyunca kendi durumlarını bilmek ister. Neyi değiştirmeli,neyi yapmaya devam etmeli  …

Bunu sağlayabilmek için yöneticiler zaman bulamıyor veya bu tür bir iletişime geçmiyor olsalar da çalışanlar zaman zaman yöneticileri ile konuşarak izledikleri yol hakkında görüş almalılar, bu sayede çok daha erken tedbir alınabilir.

Hata 5: Yeterince açıklamamak

Eğer yöneticiler mükemmel olsalardı mesele olmazdı ama değiller. Bazıları iyi iletişim kurabilirken bazıları kuramaz.

Eğer görüşülen kişi ne yapacağını anlayamaz ise yapamaz, yönetici durumu açıklayamz ise görüşme hedefine ulaşamaz. Eğer bu toplantıda olay netleştirilmez ise mutlaka hemen sonra bu konu çözümlenmelidir.

Hata 6: Katılımcı olmamak

Görüşülen kişinin bir miktar gergin olması katılımcı olmasını engelleyebilir. Yöneticinin uygun ortamı sağlaması çok önemlidir ve bazıları bu işi iyi yapamaz. Bu durumda görüşme çıkmaza girdiği gibi gelecekde de istenmeyen gelişmeler tetiklenebilir.

Halbuki bu görüşmeler karşılıklı olarak önerilerin paylaşılabilmesi için mükemmel ortamdır. Her iki taraf birer birey ve insan olduklarını unutmadan fikirlerini paylaşmalıdır.

Hata 7: Performans görüşmesini daha fazla maaş elde etme yolu olarak görmek

Bir çok şirket performans ile ücreti ilişkilendirir, bu durumda görüşen ve görüşülen iki ayrı kutba ayrılmış olur. Bu ortamda çalışanlar maksimum ücret için hataları ve eksiklikleri gizlemeye, yöneticiler ise çalışanları en az şekilde geliştirmeye doğru itilmiş olurlar.

Bu garip kurgu sonucunda performans görüşmesi hedefine ulaşamaz.

Ücretin önemsiz olduğu söylenemez ama tek hedef haline gelir ise süreç başarısızlık ile tamamlanmış olacaktır.

Performans görüşmelerinin hangi iklimde süreceğinin sorumluluğu yönetim ve insan kaynakları bölümüne aittir. Buna karşılık çalışanlarda toplantılara problem çözücü, aktif ve pozitif duruş ile katılmalıdır.

Bu kütüphane şu anda gelişme aşamasında ve yetkinlik eklenmesi sürmektedir. Bu nedenle konuyu izlemek istiyor iseniz e-posta grubuna üye olabilirsiniz.

Şu anda yayında olan yetkinlikler

devamı olacak …

Bir durum karşısında kaliteli karar verebilme ve problemi çözebilme bir dizi alışkanlığı ve yeteneği gerektirir. Tarih boyunca ileriyi öngörmeye çalışarak, analitik düşünüp ilişkileri doğru tespit ederek karar verebilmiş insanlar veya toplumlar diğerlerinden daha iyi konumda olmuşlardır.

Hayatımızda her anında karar veririz, sabah hangi börekçiye gideceğimiz bir karar, sonucunda midenizin yanması veya yanmaması ile başlayan öğrenme süreci ve bilgi birikimi sizi bir sonraki sabah vereceğiniz karar hakkında ışık tutar. Bu deneysel bir yaklaşımdır ancak her zaman deneme şansınız olmaz veya yapacağınız deneme son denemeniz olabilir.

Deneme şansı kısıtlı olduğunda “bulunulan durum hakkında bilgi toplama”, “analitik düşünebilme”, “ileriyi öngörebilmek için hür fikirli ve hür vicdanlı olabilme”, “kavramsal boyutta düşünebilme”, “özgüven”, “insiyatif alabilme” gibi bir dizi yeteneğiniz olmalı ve siz bunları sürekli geliştiriyor olmalısınız.

Günümüz insanını fazla yormadan, canını sıkmadan problem çözebilir hale getirebilmek için onlarca yöntem vardır – 5 Niçin, Balık Kılçığı, Boston matrisi, Sebep – Sonuç diagramları vs … – ve kullanıldıkları zaman organizasyonun ortalama problem çözebilme yetisi artar, her biri bir fayda sağlar.

Ama ne Mustafa Kemal Atatürk, ne Attila, ne Cengiz Han, ne de tarihte izini bırakmış büyük liderler tam olarak bu yolu izlememişlerdir. Kaliteli Karar Verebilme ve Problem Çözebilme konusuna bu açıdan baktığınızda “nerede olmak istediğinize göre” problemleri çözüyor olmanın farklı bir durum olduğunu görebilirsiniz. Bunu bir şirket boyutuna indirdiğinizde hedef – yol – problem şeklinde geriye doğru gelmeniz kariyerinizde ilerlemek istediğiniz doğrultuyu destekleyecektir.

Şimdi bu yetkinliği tarif etmeye çalışalım :

Bir durum karşısında analiz, bilgelik, tecrübe ve mantıksal metodları kullanarak karar verebilme, farklı kaynaklardan bilgi edinmeye açık, diğerlerinin tecrübe ve yeteneklerini talep etmeye çekinmeyen ve bu sayede problemi kalıcı olarak, bir daha tekrar etmeyecek biçimde çözmeye çalışmak.

Bu yetkinliğe sahip olunup olunmadığı nasıl anlaşılacak ?

* Öncelikle problemi çözebilmek için ne tür bilgiye sahip olunması gerektiğine karar verebilmek önmeli. Diğer bir deyimle hem problemi doğru anlamak hem de bulunulan noktayı doğru değerlendirmek için hangi bilgiye ihtiyaç var hangi bilgi bize bir şey katmaz, bunu algılamak gerekir. Büyük resmi görebilmek işte bu aşamada gereklidir.

Örneğin bir fabrikada iş merkezlerinin hangi verimlilikte çalıştığını anlamak için fazla uzun bir süre gerekmez ancak çoğu kez bilgi toplama yoluna sapılıp aylarca bilgi toplanıyor olabilir. İşte bu noktada “hedef – yol -problem” konusu ortaya çıkar. Amaç sistemi sürekli izlemek ve izleme sonuçları ile sistemi yönetmek ise sürekli bilgi toplama ve ilgili konular çözülmesi gereken problemlerdir ancak sistemin verimliliğini büyük adımlar ile yükseltmek için bu çoğu zaman gerekmez.

* Sonuca götürecek soruları sorabilmek, başkalarının da tecrübelerini yapıcı bir biçimde sürecin içine katabilmek, konuyu dağıtmadan ilerleyebilmek problem çözebilenler ile yolda kaybolanlar arasında bulunan bir farktır. Bazı insanlar detaylar üzerinden gider, ne kadar çok bilgileri olursa o kadar iyi bir çözüm bulabileceklerini düşünürler. Sonuca odaklı olmak, büyük resmi görmek, konuyu dağıtmamak ve kararlı olmak temel özelliklerdir.

* Problem yönetilebilir, incelenebilir parçalara bölünmesi gerekiyor ise yapılmalıdır. Böl ve yönet eski bir deyimdir, sistematik düşünmeye alışkın kişiler bunu kolaylıkla gerçekleştirir ancak bir çok kişi için anlamlı parçalara bölmek güç bir iştir.  Problemi anlamsız parçalara bölmek demogogların da izlediği yollardan birisidir. Kaliteli Karar Verebilmek için çözmek istediğiniz problemin esasını anlamış olmanız gerekir yoksa altı kör adamın fil tarifi yapmaya çalışması gibi bütünü gözden kaçırabilir veya başkaları tarafından hiçbir çözümün olmadığı bir boşluğa sürüklenebilirsiniz.

Önceliklerin tespit edilebilmesi, maliyet – fayda – risk elemanlarının anlaşılması, ana konudan uzaklaşmadan alternatifleri algılayabilme bu alanda önemli yetkinliklerdir.

* Çözümü oluşturken kanıtlanmış teorilerden faydalanarak benzeşimler oluşturmak, bu sayede daha geniş kapsamlı bir çözüm bulabilmek için çalışmak da ayırt edici bir noktadır. Bu sayede asıl önemli olan gözden kaçmamış olur.

* Pazar ve rekabet koşullarının doğru analiz edilmesi ve karar verme sürecinde dikkate alınması önemlidir. Etkin problem çözücü kişi pazarı, trendleri, rekabeti ve geleceğin resmini algılamaya çalışmalıdır. Bunu yaparken hem kısa hem de orta ve uzun görüşü bir potada eritebilmelidir.

* Problem çözücü kişi bulduğu çözümü başkalarına aktarabilmelidir. Bazı insanlar problemi anlatırlar ama çözümü söyleyemezler, bu tür kişiler problem çözücü değildirler. Neyin nasıl yapılması gerektiğini başkalarına açıklayabilmek kaliteli karar verebilen insanların bir özelliğidir.

Tarihte bir çok hatalı karar vardır, işte bunlardan biri (alıntı vikipedi’den …)

7 Eylül 1812 günü gerçekleşen Borodino Savaşı, Moskova?nın yaklaşık 110 km. batısında, Moskova nehri üstündeki köprübaşında yapılmıştır. Napolyon Ordularını durdurmayı başarmakla birlikte Rus Ordusu’nun kayıpları, mevzileri uzun süre elde tutabilecek durumda değildir. Kutuzov, geri çekilme kararı verir. Hiç bir askeri direnişle karşılaşmadan Moskova’ya giren Napolyon, Rus Çarı’nın bir barış antlaşmasına yanaşmaması, Rus Ordusu’nun imha edilmemiş olması ve kış şartlarında ordusunun ikmalinin neredeyse olanaksız hale gelmesi dolayısıyla Rus topraklarından geri çekilmek zorunda kalmıştır. Ordusunun büyük bir bölümünü bu geri çekilme sırasında kaybetmiştir. Rus Ordusu, onları sürekli olarak izlemiş ve yıpratmıştır.

.

Rusların geriye çekilmesi ile Napolyon ordularının dümdüz Moskova’ya kadar gidip sonra da geriye dönebileceğini düşünmesi mevcut durumu anlamama ve ileriyi görememe sonucu “kalitesiz bir karar” olarak tarihe geçmiştir. Bunun kadar dramatik olmasa da günümüz iş dünyasından da onlarca örnek bulunabilir.

Zaman zaman doananımı ve insan gücü oldukça büyük şirketlerin nasıl hata yapabileceğini anlamak için Gelibolu Savaşında İngilizlerin verdikleri kararlara, Napolyon ve yüz yıl sonra Hitler’in Moskova seferlerine, Truva Savaşına, Pers İmparatorunun Cengiz Han tarafından gönderilen elçinin başını kesmesi ve sonrasında yaklaşık 1 milyon vatandaşını kaybetmesine bakarak anlayabilirsiniz. Çoğu kez yapılan hata “kendini çok zeki veya çok güçlü görmek” kaynaklıdır. Yılların komutanları bu hataları yapıyorsa şirket yöneticileri ne yapsın.

Son söz : Çok analiz yapmak doğru karar için yeterli değildir, doğru yere bakmak ise esastır.

Not : Bu yetkinlik tanımlarını kariyerinde ilerlemeyi, talip olacağı görevleri, pozisyonları gerçekten isteyen kişiler için yazıyorum. Bu sayede kendilerini işe alacak veya kariyer rotalarında ilerlemeleri için onlara destek olacak, yön verecek kişilerin hangi kriterlere dikkat ettiklerini bilmeniz gereklidir. Diğer yandan şirketlerde ?performans ölçümü?, ?performans yönetimi?, ?yetkinlik esaslı değerlendirme? giderek yaygınlaşmaktadır. Bir profesyonel olarak kariyerinizi geliştirmeniz bu dünyanın kurallarını ve bakış açısını anlamanız ile mümkündür. Sizlerinde yorum veya yazılarınız ile katkılarınızı bekliyorum.

Normal bir uçuştasınız, ortalıkta hiç bir olumsuzluk yok ve pilot konuşuyor :

“Sayın yolcular, şu anda aklıma gelen bir iniş metodunu ilk kez deneyeceğim, endişelenmeyin, ben çok rahatım”

Kendine güvenmek, sınırları gerçekçi tespit ederek hangi konularda nereye kadar ulaşabileceğimizi bilmek hayatımız boyunca gerekli bir yetkinlik. Kendinize güvenmeyince başarısız olmayı beklersiniz, hayatınızda döneceğiniz virajlara başkaları müdahale etmeye başlar daha doğrusu buna açık olursunuz.

Hiç kimse kendine güven duymayan, sinirli ve değişken davranışlar gösteren birinin yönettiği proje içinde yer almak istemez, dolayısı ile “kendine güven” aynı zamanda bir takım liderliği olma özelliklerinden biridir. Diğer yandan kendine güven duyan insanlar bu duyguyu etraflarına da yayar, çevrede bulunan kişiler bunu kolayca hisseder ve olumsuzluklar karşısında daha sakin davranırlar.

Peki siz dışarıdan bakılınca nasıl gözüküyorsunuz acaba, insanlar neleri değerlendirerek buna karar veriyorlar ?

* İnsanlar sizi eleştirseler, alay bile etseler kendi doğru bildiğinizi yaparmısınız yoksa başkalarının ne düşündüğü daha mı önemlidir ? Öne çıkmak, dik durmak kendisine güvenen insanların işidir ama elbette ölçüyü bilmek, kendi yeteneklerinizi tanımak ve sindirmiş olmak gerektirir. Televizyonlarda yetenek yarışmaları var, oralara çıkıp milleti husursuz eden sesi ile şarkı söylemek veya kendisini yerden yere atarak dans yapmak birer “öne çıkma” değildir, diğer yandan kendine güven duymak da değildir. Sadece kendini bilmezlik, etrafının değer kriterlerinden habersiz olmaktır ve dolayısı ile konumuz ile alakası yoktur.

* Hani hiç bir konuda karar vermek istemeyen, risk almamayı bir görev talimatı gibi algılayarak rahatını bozmayanlar vardır (görev talimatının dışına çıkmayı söylemiyorum, etliye sütlüye karışmama davranışını söylüyorum). Genellikle kendi konfor zonundan ayrılmak istemeyen, hata yapmaktan korkan, en ufak bir değişiklik karşısında bile onay almadan devam etmeyen insanlar büyük ihtimalle “o konuda” kendilerine güvenmemektedirler (kesin bir görev talimatı değil ise). Yaptığı işe, kendi bilgi ve yeteneklerine güvenen kişiler daha iyisini yapabilmek için bazı riskleri alırlar. Zaten ilerleme de böyle olur.

* Bir hata yapınca kabul edip ondan gerekli ders çıkartmak bir güven göstergesidir. Kişinin kendisini bilmesi ve gerçek ile yüzleşmesi ona ileride fayda sağlar. Peki hatanın üstünü örtmeye çalışmak ve diğerleri fark etmeden düzeltmeye çalışmak kötü müdür ? Hatayı düzeltmeye çalışmak kötü değil elbette ama üstünü örtmeye çalışmak faydasız ve ters tepebilecek bir süreci başlatabilecek bir hamledir. Üstünü örtme çabası aldatmatmaya çalışmaya dönüşebilir ve bu da hatanın kendisinden bile kötü olabilir.

* Kendisine güvenen bir kişi iyi yaptığı işlerden sonra tebrik edilmeyi bekler. Güvensiz kişiler ise yaptıklarını abartarak her fırsatta ve herkese anlatmaya çalışır, bu sayede takdir edilmeyi umarlar. Bir başarıdan sonra takdir beklemek normaldir ve başaran kişinin hakkıdır ancak bunun için etrafa saçılmak güvensizlik göstergesidir. “Sonra ben de ona dedim ki …….. öylece kala kaldı …… kiminle karşı karşıya olduğunu anladı” gibi cümlelerden uzak durursanız kendinize olan güveni geliştirmek için bir adım atmış olursunuz.

* Takdir edildiğinizde “Teşekkürler, gerçekten de çok çalıştım ve bunu fark ettiğiniz için sevindim” cümlesi ile mi karşılık verirsiniz yoksa “Hiç önemli değil, başkası da yapabilirdi”  şeklinde mi ? Biz Türkler mütevazı bir ulus olduğumuz için ikincisine çok rastlarız ama ilki kendisine güvenen bir kişinin ruh halini yansıtıyor. Tevazu ile güvensizlik bizim topraklarımızda biraz karışır bazen de kendine güven ile cehalet bir birinin içine girebilir.

Bir adamın kocaman bir incisi varmış. Bir gün onu deldirtmek istemiş, en iyi ustayı araştırmış ve ona gitmiş :

- Ünlü inci ustası sen misin ?

- Evet

- Şu inciyi deldirtmek istiyorum

- Ben onu delemem

- Sen ne biçim ustasın bir inciyi delemiyorsun !

- Ver şu inciyi bana (usta inciyi sahibinden alıp arka tarafta bulunan çırağa fırlatıp seslenmiş “del şu inciyi”)

Çırak inciyi bir anda delip ustasına atmış, usta da inciyi sahibine vermiş.

- Sen koskoca bir ustasın bir inciyi delemedin ama bak çırağın deldi … demiş incinin sahibi

- O değerini bilmiyordu … diye cevap vermiş usta

Kendine güven duymanın, özgüven sahibi olmanın kökleri belki doğumdan öncesine gidiyordur belki de gitmiyordur, bunu bilmiyorum. Ama geliştirilebilir bir yetkinlik olduğunu biliyorum.

Önce ne olduğunu tanımlayalım :

Bir şeyi başarabilmek için kendi fikir ve yeteneklerine güvenmek, bir olay karşısında bağımsız davranarak onu göğüslemeye istekli olmak.

Şimdi gelelim nasıl geliştirilebileceğine …

1. Neyi başardığınızı listeleyin

Hayatınızı düşünün ve ilk 10 başarınızı yazın, zamanla bu listeye daha önemli bir başarınızı ekleyin ve listede en önemsiz olanı çıkartın. Biraz eğlenin, bakın sizin de bir başarı listeniz var.

2. Güçlü yanlarınızı düşünün

Bunun için SWOT analizi yapabilirsiniz. Bu sayede güçlü yanlarınızı, fırsatları, zayıf noktalarınızı değerlendirmiş olacaksınız.

3. Sizin için önemli olan ne, hedefiniz ne ?

Bir hedef koyup onu başarmak özgüveninizi arttıracaktır. Diğer yandan hedef ve hedefe odaklanmak çok ama çok önemlidir. Bir çok kişi hedefinin olduğunu düşünür ama genellikle yoktur. Şimdi bir düşünün ve cümleye dökün “hedefiniz ne ? “.

4. Düşüncelerinizi yönetmeyi öğrenin

Negatif düşünce ve söylemlerden kurtulmayı becermelisiniz, kendinizi bulunmak istediğiniz yerde hayal etmeli ve resmi aklınıza kazılamalısınız.

5.  Başarıya odaklanın ve bütün gücünüzü harcayın

Şimdi odaklanma zamanı, artık güçlü ve zayıf yanlarınızı biliyorsunuz ve bir hedefiniz var, kendinizi bulunmak istediğiniz yerde de görebildiğinize göre artık oraya ulaşmak için enerji harcama noktasına geldiniz.

Başardıkça kendinize daha fazla güveneceksiniz, çalışırsanız olacaktır.

İletişim karşılıklı iletmek demektir. Bunun olabilmesi için mesajın kaynağı ile hedefi aynı ortamı paylaşıyor olmalılar; örneğin aynı odada veya telefon konuşması yaparak, mektup okuyarak, bugünün teknolojisinde chat yaparak, sms mesajları ile … İletişimin gerçekleşmesi için bakın uzmanlar ne diyor :

“Kaynak tarafından “hedefin” anlayacağı biçime getirilen mesaj hedef tarafından algılandıktan sonra (hedef, gelen mesajı çözümlüyor, yorumluyor) kaynağa bununla ilgili bir tepki verir. Şimdi model tersine dönmüştür, kaynak verdiği mesajın karşılığını almış olduğuna göre aldığı mesajı çözümleyerek o da bir tepki üretir. Mesaj alıp verme karşılıklı olmuyor ise iletişimden söz etmek mümkün değildir”

Mesela bir otelin web sitesinde bulunan info@… diye verilen bir e-posta adresine şu gün gelmek istiyorum yeriniz var mı diye bir mesaj yolluyorsunuz, otel kurumsal görünüyor (ne demek olduğunu hayatımda anlamadım ama siz ne söylemek istediğimiz anladınız umarım, böylece bir iletişim kurmuş olduk …) ama cevap yok … veya telefon hattının ucunda kimse yok ama siz konuşuyorsunuz veya çok kızgınsınız ya da neşeli ve kendi kendinize konuşuyorsunuz ya da karşınızda bulunan kişi ile duvar arasında bir fark yok “duvara konuşuyorsunuz”. Bunların hepsi birer başarısız iletişim girişimi.

Bildiğiniz veya belgesellerde seyrettiğiniz gibi sadece insanlar iletişim içinde değil, nerede ise tüm canlı organizmalar kendi dillerini anlayanlarla iletişim içinde. İletişim sadece ses ile mi oluyor ? Hayır elbette, örneğin bir aslanın kendisine yaklaştığını hisseden bir antilop aniden koşmaya başlayınca diğerleri için bu yeterli bir mesaj oluyor.

Ortak dil konusunu sadece konuşma lisanı olarak algılamamak gerekir, karşımızda bulunana mesajımızı iletmek için kullandığımız herhangi bir yöntem, ses, jest, mimik, koku, yazılı metin … seçenekler çok yeter ki mesajı karşımızdakinin anlayabileceği, çözümleyebileceği gibi üretebilelim.

Şimdi gelelim “iletişim kurabilme ve iletişim içinde kalabilme konusuna”.

Öncelikle gerekiyor mu diye kendinize bir sorun, belki tercihiniz tam bir yalnızlıktır, eğer öyle ise uğraşmayın. Değil ise yazının bundan sonrasına insanların iş ve sosyal hayatını merkez alarak devam edeceğim, yani diğer canlılar ile ilgilenmeyeceğim.

Şimdi bir gözlem yapalım, yaşı uygun olanlar bilirler “bir zamanlar cep telefonu yoktu”. Yaşı 20 civarında olanlara bunu söylediğinizde size bulanık gözler ile, tarih öncesinden bir canlıya bakar gibi bakacaklardır, ama yoktu. Şimdi var ve ne oldu ? İnsanlar arası (en azından bizim ülkemizde) konuşma ve mesaj trafiği olağanüstü arttı, meğer ne çok şeyi içimize atıyormuşuz … Niye ? Çünkü bize yalnız olmadığımızı hatırlatıyor, hatta gösteriyor. Çünkü biz bir “ilişkiler ağı” içinde bulunduğumuz zaman rahat ediyoruz ve bunun için kendi çevremizde yer alan noktalar pardon insanlar ile iletişim içinde bulunmalı, mesajlarımızı onlar üzerinden ağ üzerinde bulunan bir başka noktaya taşıyabilmeli ve bize uzak noktalardan taşınan mesajları da alabilmeliyiz. Tıpkı bir örümcek ağı gibi, ağın bir ucunda meydana gelen titreşim düğümden düğüme atlayarak sonunda örümceğe ulaşır o da uygun pozisyonunu alır.

İşte bu ihtiyaç “iletişim kurabilme ve iletişim içinde kalabilme yetkinliği” ile karşılanır. Eğer iletişim kurabilme yetkinliğiniz zayıf ise ne anlaşılabilecek ne de anlatılanı anlayabileceksiniz. Şimdi gelelim bu yetkinliğin tanımına :

“Yüksek kaliteli, bozulmaya uğramamış bilginin kişinin üzerinden geçebilmesi, organizasyon içinde ise kendi üstlerine veya astlarına bilgiyi aktarabilmesi, bunun için fiziksel, psikolojik engellerin aşılmasına yardımcı olunması, fikir ve görüşlerin açıkça ve serbestçe ifade edilmesine destek olunması, konudan uzaklaşıcı veya uzaklaştırıcı eylemleri algılayarak durdurulması, karşılıklı fayda elde etme ortamının oluşturulmasına yardımcı olunması”

İletişim kurabilen ve bunu sürdürebilen kişileri nasıl tanıyabiliriz, özellikleri nelerdir, ne tür davranışlar gösterirler ?

* Kendi görüşünü açıkça ve anlaşılır olarak ifade eder. Çoğu kişi anlaşılmamaktan şikayetçidir demek ki bu kişiler “kendi görüşünü karşı tarafın çözümleyebileceği bir mesaj haline getiremeyenler” olmuş oluyor.

* Karşısındakini dinler, dikkate alır ve anlamaya çalışır. Diğer bir deyimle başından savmak veya kendi görüşünü üstün kılmak veya ona zeki cevaplar vermek için değil, anlamak için dinler.

* Açık uçlu sorular sorarak karşısında bulunanların kendilerini daha iyi ifade edebilmelerini sağlar. Karşındakini Evet-Hayır, Doğru-Yanlış arasına sıkıştırmaya çalışmaz.

* Etrafında bulunan kişileri doğru bilgiler ile güncel tutar. Organizasyon içinde  muhatap için ister pozitif ister negatif özelliklerde olsun bilgi saklamaz. Kimin hangi bilgiyi kullanması gerektiğini bilerek elinde bulunan bilgiyi doğru biçimde dağıtır.

* Anlaşmazlıkların sürmesini desteklemek yerine çözülmesi için destek olur, tarafların bir birini anlamasına yardımcı olma yollarını arar ve bulur.

* Sahip olduğu bilgiyi konunun uzmanlarına aktarabildiği gibi uzmanı olmayan kişilere de sade bir dille aktarabilir.

* Pozitif bir duruşu vardır, saldırgan görünmez. Bunu en kolay şöyle anlarsınız “yanında rahatım” duygusu duyup duymadığınıza bakın.

*Elektronik haberleşme metodlarını uygun kullanır. Örneğin e-postalarını normal harfler ile (büyük büyük harfler ile değil), normal renk olan siyah ile (kırmızı ile değil) yazmak gibi.

* Karşısındakinin sözü bitmeden onun konuşmasını kesmeye çalışmaz, yargılama ve kritik etme için acele etmez, fırsat kollamaz. Televizyonlarda seyrettiğimiz “reality show” programlarında rastladığımız çoğu konuşma böyledir, arada birisi diğerine “seni seviyorum” dese bile karşısındakinin bunu ancak bir süre sonra algılayacağına eminim çünkü dinlemiyorlar (bizim listemizde ikinci madde).

* İş arkadaşlarına elinde bulunan bilgiyi paylaşmayarak üstünlük sağlamaya çalışmaz. Bu tür, toplantıya girer ve o ana kadar herkesten gizlediği bilgi ile “bilen” adam olmaya çalışır, organizasyonlar için tehlikelidir, bu türü dikkatle kullanın ve çocukların ulaşabileceği yere koymayın lütfen !

* Herkesin anlayabileceği bir yöntemi, lisanı, kelimeleri kullanır. Örneğin kurulması gereken ERP sisteminizi size  “yönetimsel kurgunuzu yeniden düzenleyerek şirketinizi rekabet karşısında mavi okyanusa taşıyacak” şeklinde anlatmaz, ne olduğunu söyleyenin bile anlamadığı cümleler kurmaz.

Not : Bu yetkinlik tanımlarını kariyerinde ilerlemeyi, talip olacağı görevleri, pozisyonları gerçekten isteyen kişiler için yazıyorum. Bu sayede kendilerini işe alacak veya kariyer rotalarında ilerlemeleri için onlara destek olacak, yön verecek kişilerin hangi kriterlere dikkat ettiklerini bilmeniz gereklidir. Diğer yandan şirketlerde “performans ölçümü”, “performans yönetimi”, “yetkinlik esaslı değerlendirme” giderek yaygınlaşmaktadır. Bir profesyonel olarak kariyerinizi geliştirmeniz bu dünyanın kurallarını ve bakış açısını anlamanız ile mümkündür.

Çalışma ortamı tamamen bir sosyal ekosistem, çoğu kez bir ekip üyesi olarak iş hayatımızı geçiriyoruz. Bazen ekip üyesi bazen ise yöneticisi veya izleyicisi oluyoruz. Bu ortamda başarılı olabilmek için beraber çalışabilme ve işbirliği yapabilme özellikleri hayati özelliklerdir, aksi halde yalnız kalırız. Belki yalnızlık zaman zaman güzel görünebilir ama iş ortamında yalnız bırakılmak inanın hiç çekilmez.

Öncelikle “suçlayıcı tavır ve davranıştan” uzak durmak gerekir. İşler kötü gittiğinde savunma ve suçlama yapmaya başlamak bir işe yaramaz, aksine “çok konuşan hata yapar” sözü bir kez daha doğrulanır. Pozitif bakış açısı ile olaylara bakmalısınız, pozitif olmak ile duyarsız olmayı da karıştırma malısınız … çoğu kez karışır !

Suçlu arama tarama çalışmasını siz değil de başkaları yapıyor ise onları da durdurmalısınız (aslında ekip oluşurken bu tür insanları zaten dışarıda bırakmak gerekir ama her zaman mümkün olmuyor). Hatanın bir kez daha tekrarlanmaması için neler yapabileceğinize odaklanmalısınız.

Kulis veya bir takım üyesi hakkında diğeri ile konuşma gibi olaylar içine de girmeyin (bu yapılabilse işyerlerinde dedikodu biterdi, demek ki kolay değil). Bu tür konuşmalar genellikle “suçlamak” ve “kendini savunmak, üstün göstermek” merkezlidir dolayısı ile faydasızdır ve çok tehlikelidir, karşınızda bulunan kişi olayı daha da abartarak sizi yönlendirebilir. Bir tek durumda faydalı olabilir o da yapıcı bir amaç var ise, örneğin arkadaşınızdan arabuluculuk istiyor, ortamı dengelemesini istiyor olabilirsiniz …

İçinde bulunduğunuz takımın ve sonuçların sorumluluğunu taşımak durumundasınız, fakat bunu bir başkasının sorumluluğunu taşımak ile karıştırmayın.

Bir takım üyesi olduğunuzda kendi yapabileceklerinize yoğunlaşmalısınız, başkalarına ne yapmaları gerektiğini söyleyerek zaman harcamayın. Nasıl daha fazla katkı sağlayabileceğinizi düşünmeli ve uygulamalısınız. Uygulama kısmı oldukça önemli, konuşmak kolay uygulamak, uygulamaya talip olmak zordur. Bunu deneyin göreceksiniz ki hayat size umduğunuzdan fazlasını geri verecektir. Ne demişler “iyilik yap, denize at”.

Hiç bir zaman özel ve hassas bir bilgiyi başkaları ile ilişkinizi güçlendirmek için paylaşmayın, aynı takımın üyesi olmanız herkesin herkes hakkında her şeyi bilmesi demek değildir. Bunu yaparsanız her iki taraftan da saygı görmeyeceğiniz garantilenir, sonuçta siz kaybedersiniz.

Diğer yandan grup üyelerini her şart altında mutlu etmek durumunda da değilsiniz. Bir takımın üyesi olmak her zaman eğlendirici veya koruyucu olmak anlamına da gelmez. Takım üyesinin en önemli görevi “herkesin yararına” olan konularda çalışmaktır.

Şimdi gelelim bu yetkinliğin normal tanımına :

Bir grup veya takım içinde herkese pozitif ve iyi davranmak, işbirliği yapmak ve yaparken herhangi bir öne çıkma / geride bırakma manevraları uygulamamak, ortak fayda için çalışmak ve enerjisini esirgememek.

İşbirliği yapabilecek, beraber çalışabileceğimiz kişileri nasıl tanıyabiliriz, özellikleri nelerdir, ne tür davranışlar gösterirler …

* Hem kendilerinin hem de başkalarının düşüncelerine saygı duyarlar. Kendi fikirlerini açıkça söyler başkalarını da fikirlerini söylemeleri için cesaretlendirirler. Bu konuşmalarda yapıcı davranmak, beğendiği fikirleri açıkça desteklemek, desteklemediği konularda “alternatif” göstererek, yapıcı bir söylem ile fikrini açıklamak gibi özellikleri vardır.

* Tecrübe ve yeteneklerini başkaları ile paylaşabilirler, diğerlerinin de başarısına destek olabilmek, gerektiğinde  asistanlık yapmak onlara zor gelmez, niçin diye düşünmezler.

* Herkesin fayda sağlayabileceği hedefleri tanımlayabilirler, bu hedef için çalışmaya istekli olurlar diğerlerini de bunun için motive edebilirler. Bu aynı zamanda sonuca ve başarıya odaklı olmak yetkinliğidir.

* Takım arkadaşlarından bilgi saklamazlar, herhangi birinin başarısızlığı için bazı şeyleri görmezden gelmezler, bilgiyi paylaşırlar. Bu insanlar “gol yendiğinde” herkesin birden mağlup olacağının farkındadırlar.

* Diğer grup üyelerini takdir etmeye çekinmezler, onların yaptığı iyi şeyleri öne çıkartmanın kendilerine zarar vermeyeceğine inanırlar.

* Herkese karşı pozitif ve dostça davranırlar, onun sizin yanınızda olmasını istersiniz.

* Uzlaşmanın oluşması için uğraşırlar, suçlayıcı veya savunmacı olmayıp bütün fikirleri dinleyebilir, açık ve yapıcı biçimde herkesin yararına olanı ararlar.

* Grup üyelerinin gelişmesine katkı sağlamak zorlarına gitmez. Bir işten kurtulmak için o işi iyi yapmak yönünde giderler, diğerlerinin tecrübe ve yeteneklerini arttırarak ilerlemek isterler. (Bazen bu aleyhlerine olabilir ama büyük dünya içinde yaşamak istiyorsanız başka bir yol ben de göremiyorum).

Not : Bu yetkinlik tanımlarını kariyerinde ilerlemeyi, talip olacağı görevleri, pozisyonları gerçekten isteyen kişiler için yazıyorum. Bu sayede kendilerini işe alacak veya kariyer rotalarında ilerlemeleri için onlara destek olacak, yön verecek kişilerin hangi kriterlere dikkat ettiklerini bilmeniz gereklidir. Diğer yandan şirketlerde ?performans ölçümü?, ?performans yönetimi?, ?yetkinlik esaslı değerlendirme? giderek yaygınlaşmaktadır. Bir profesyonel olarak kariyerinizi geliştirmeniz bu dünyanın kurallarını ve bakış açısını anlamanız ile mümkündür. Sizlerinde yorum veya yazılarınız ile katkılarınızı bekliyorum.

Performans yönetiminde, görevlendirme yaparken, bir işe bir kişiyi seçerken, onun kariyerine yön verirken veya kişinin kendisini değerlendirebilmesi için sosyal hayatımızın tanımladığı anahtar kavramlar var. Bu dizi içinde hem bu anahtar kavramları, yetkinlikleri, nasıl anlaşılabileceği gibi konulara değineceğim.

Bir kişinin kendisini değerlendirirken objektif olamaması normal ancak bu hatadan ne kadar fazla sıyrılabilirse kendisi için o kadar iyi tercihleri yapabileceğine inanıyorum. Bu kütüphaneyi insan kaynakları bölümleri için değil çalışan kişiler için, onların kendilerine nasıl bakıldığını daha iyi anlayabilmeleri için hazırlamaya karar verdim.

Şu anda yayında olan yetkinlikler

Not : Bu yetkinlik tanımlarını kariyerinde ilerlemeyi, talip olacağı görevleri, pozisyonları gerçekten isteyen kişiler için yazıyorum. Bu sayede kendilerini işe alacak veya kariyer rotalarında ilerlemeleri için onlara destek olacak, yön verecek kişilerin hangi kriterlere dikkat ettiklerini bilmeniz gereklidir. Diğer yandan şirketlerde “performans ölçümü”, “performans yönetimi”, “yetkinlik esaslı değerlendirme” giderek yaygınlaşmaktadır. Bir profesyonel olarak kariyerinizi geliştirmeniz bu dünyanın kurallarını ve bakış açısını anlamanız ile mümkündür. Sizlerinde yorum veya yazılarınız ile katkılarınızı bekliyorum.

devamı olacak …