Şirketinizin yarın var olmasını istiyor musunuz ?

Ne saçma bir soru değil mi, kim var olmasın isterki !

Sigaranın zararlı olduğunu bilmeyen yok ama içiliyor, işte bu da böyle bir şey.  Herkes var olmak, var olsun istiyor ama az sayıda kişi gerekeni yapıyor …

Kanıtı ne ?

Kurulan her 100 şirketin % 40′ı ikinci nesile ve sadece % 4′ü üçüncü nesile geçiyor.

Peki var olmak için ne yapıyor olmak gerekli ?

Bence iki konuya eğilmek yerinde olacaktır … Bunları bir birinden ayırmak veya öncelik vermek bence sakıncalı ancak yazarken ikisini aynı anda yazmak mümkün olmadığı için tek tek anlatmam gerekiyor.

1. Şirketi yarın kim yönetecek ise bugünden hazırlanmalıdır …

Şirketiniz yarın var olacak ise başında, yönetiminde birileri oluyor olmalı … Bugün olmayan veya iş hayatının başında olan birileri … Dolayısı ise insan kaynaklarınızı yenilemek ve geliştirmek için bir görüşünüz ve aksiyon listeniz olmalı.

Strateji oluşturmak yarın yapacağınız bir şey değildir, bugün yapıyor olduğunuz aksiyonlar yarını şekillendirmekte olduğu için bugün sürdürdüğünüz bir iş listeniz olmalıdır.

Kim veya kimler işi sürdürecek, yeni insanları yaratması gereken mekanizmanız nasıl çalışıyor ?

İşte bu soruya cevap vermek kritik ve de kolay değil. Bu aşamada bir çok şirketin içinde bence hatalı olan bir kurumsallaşma konusunun konuşulduğuna değinmek istiyorum.Dünyada var olan şirketlerin büyük bir kısmı aile şirketidir, aile şirketi olmak ve yönetimde aile üyelerinden bazılarının olması kurumsal olmaya asla engel değildir.

Bazen şirket çalışanlarının patronlarının her karara karışıyor olmasından şikayetçi olmalarını ve bu davranışı kurumsal olmamak ile aynı cümle içinde kullanmalarına ben katılamıyorum. Çünkü “patronlar kurumsal olmaz ama çalışanlar olmalıdır”. Dolayısı ile profesyonel yöneticilerin akıllarında ve vizyonlarında bir sistem olmalı, onu yapılabilir şartları bir miktar zorlayarak hayata sokmaya çalışmalı ve bu senaryonun içinde patronun da bilgilendirilmesini sağlamalıdır. Patronların çoğu, çalışanlarının olayları sahiplenip sahiplenmediğini kolayca anlar, sahipleniyor iseniz yine büyük bir çoğunluğu sizinle olan mesafesini arttırır … aksi takdirde yanınızdan ayrılmaz çünkü kendisine ait olan şeyleri tehlike altında görmektedir.

Yönetimin devri konusu kolay bir süreç değildir ama şirketi sürdürebilmek için gereklidir. Dolayısı ile devir alacak kişilerin hazırlanması temel bir konudur.

2. Çalışma düzeninin devredilebilir ve başka bir yerde tekrarlanabilir olması yarın var olmak için mutlaka gereklidir

Devredilebilir Çalışma Düzeni devredilecek kişi siz olduğunuzda hazır olmasını isteyeceğiniz her şeydir.

Kim ne iş yapıyor, yapmalı, performansı nasıl ölçülüyor, geçmişte hangi sonuçlar alınmış, sistem kendi kendisini denetliyebiliyor mu ?, yenilenme kurgusu tarif edilmiş mi ?, o koltukta olan minimum neyi izlemeli ve hengi değerleri normal kabul etmeli ?, bilgi sistemi nasıl çalışıyor ?, iş süreçlerinizin yenilenme süreci çalışıyor mu ? … Kısacası işe katılan yeni bir kişi yarın sabah neye bakacağını, neyin normal neyin anormal olduğunu hızla anlayabilecek mi ? Yoksa birileri ona uzun uzun, araya kendi yorumlarını da katarak anlatması mı gerekiyor …

Veya bir başka yere yeni bir tesis kurmanız, şube açmanız gerektiğinde bilgi ve yönetim sisteminiz bu süreci yönetebiliyor mu? Orada aranıza katılacak olan kişiler bugün sizinle çalışanların bildiklerini ve yapmaya alıştıklarını hemen yapabilecekler mi … Yoksa oranın başına gelecek olan bir yönetici yeniden bir sistem kurmaya mı çalışacak, Amerika yeniden mi keşfedilecek …

Peki devredilebilir düzenin temelinde neler olmalı ?

İşin ve kişinin nasıl ölçüleceğinin tarif edilmiş olmasının yanında zincirleme olarak çalışan bir raporlama ve bilgilendirme düzeni olmalıdır. Bu tür düzenler için iş dünyasında kullanılmakta olan modellerin en başında Balanced ScoreCard – Şirket Karnesi diye anılan bir uygulama gelmektedir. İş dünyasında kullanılan her modelin en az iki boyutuna dikkat edilmeli. Bunlardan ilki teknik veri altyapısı diğeri ise insanların aklını zorlamayan bir kavramsal düzene sahip olmalarıdır. Kimsenin nereye varacağını anlamadığı uygulamaların pek fazla şansı olmaz.

ERP veya etkinliği olan bilgi sistemi bu işin zemininde yer alır, elbette tek başına değil. ERP’nin yanında sağduyu ve ayrıntıları hızlı eleyen bir akıl elbette gereklidir. Ancak bunların hepsini çalışan bir düzene çevirmek işin önemli kısmıdır. Diğer bir deyim ile yıldız insanlar olmadan çalışabilen, kendisini yenileyebilen bir düzen.

Peki yıldızlara ihtiyaç yok mu ? Olsalar çok iyi olur ama her zaman bulamazsınız. Dolayısı ile olmadıkları dönemleri şirketiniz sakin geçirebilmeli, omurgasını dik tutabilmelidir.

Şirketinizin bir el kitabı olduğunu düşünün, içinde ilişkiler, ölçüm düzeni, performans kriterleri, yenilenme kurgusunun nasıl çalışacağı, israf noktalarının nasıl keşfedileceği, ne zaman zillerin çalacağı tarif edilmiş olsun. İyi olmaz mı ?

Eğer sürdürmeye niyetiniz olmasa bile bunları yaparsanız şirketinizin değeri artacağından satarken de daha yüksek fiyata satabilirsiniz …

Ben iş hayatıma başladığımda 22 yaşındaydım. Birlikte çalıştığım kişilerin bir kısmı benim yaşlarımda bir kısmı ise benden büyüktü, şimdi ise iş yaptığım kişiler arasında yaşlılar grubunda yer alıyorum.

Genç insanlara duyulan güvensizliğin her türlüsünü yaşadım.

Ben hayatım boyunca kendi işimi yaptığım için hep karşımda müşteri adayı şirketin patronu veya çalışanları bulundu. Bunların arasından genellikle çalışanlar (patronlar değil) bana zaman zaman kendilerinin büyük bir şirket olduklarını benim ise küçük bir şirketi temsil ettiğimi ve bu durumda onlara nasıl bir iş sürdürebilme garantisi vereceğimi sormuşlardır.

Yaptığım işin niteliğinden dolayı zaten şirketim çok sayıda insan çalıştıramazdı ama çoğunun gözünde ölçek buydu. Sanki ne kadar çok insan çalıştırıyor iseniz o kadar güvenilir oluyordunuz …

Benzer bir soruyu çok az patrondan ya duydum ya da duymadım. Sizce niçin ?

Bence iş kurmuş olan kişiler ile iş kurmamış kişiler arasında temel bir fark var.

İlk grup riskin ne olduğunu, yükselmek kadar dibe gitmenin de iş hayatında olabileceğini bildiği ve muhtemelen bir iki kez sendeleme yaşamış oldukları için başkasının halinden anlıyorlar. İkinci grup ise bu riskleri hiç göze almamış,  sorgulayarak kendi sorumluluğunu yerine getirmek isteyenlerden oluşuyor. Neyse konumuz bu değil …

Sonra yıllar geçti, arkama baktığımda yüzlerce şirket ile tanıştığımı, bazıları ile iş yaptığımı bazıları ile bir çok sebepten dolayı hiç bir işim olmadığını görüyorum.

Ama gördüğüm tek şey bu değil.

Çalıştıkları yeri ?büyük? şirket olarak tanıtan kişilerin artık orada olmadığını, hatta şirketlerinin bile ortada olmadığını görüyorum. Bir şekilde sürdürememişler grubuna katılıp tarih olmuşlar.

Dünya çapında yapılan incelemeler benim bu gözlemim ile aynı sonuçta birleşiyor. Okuduğum yazılarda şirketlerin çoğunluğu (% 1-2?si hariç) insanlar kadar bile yaşamadığı yazıyor, birinci nesilden ikincisine % 40?ı, üçüncüsüne ise % 4?ü geçebiliyormuş. Kısacası yaklaşık 50 yılı devirebilme ihtimali % 4, diğer bir deyimle % 96?sı yolda telef oluyor.

Etrafınıza bakıp kendinize şu 2 basit soruyu sorun lütfen.

1. Etrafımda 60 yaşını geçmiş kaç kişi var ?
2. 60 yıla ulaşmış kaç şirket tanıyorum ?

Muhtemelen siz de benim gibi ilkine ?çok sayıda? diyecek ikincisine ise 10 tane bile isim bulmakta güçlük çekeceksiniz (dünyanın en ünlü 10 firmasını bu işe katmayın lütfen, onlar milyonlarca şirketin arasından süzülüp gelmiş bir azınlık grubu).

Demek ki neymiş ?

İnsanlar şirketlerden daha uzun yaşarmış, bir daha kendi adına çalışan insanlara ?bizim şirket büyük şirket? demeniz gerekirse bu gerçek aklınızda bulunsun.

Peki niçin sürmediler, niçin sürdürülemediler ?

Kendi isteği ile şirketini kapatıp huzur içinde emekli olanları bir kenara bırakırsak geriye kalanların başına şunlar gelmiş olabilir.

1. Şirketini başkasına satmış, şirket yeni bir yönetim ile devam ediyor olabilir (bu durum sürdüğü anlamına gelir).

2. Daha büyük bir grup şirketi alıp kendisine entegre etmiş olabilir.

3. Şirket güç duruma düşmüş (çok sayıda sebebi olabilir) ve kendisini sonlandırmıştır.

Şirketin sürebilmesi için ya satın alınmaya değer bir durumunun olması ya da nesil değişimi / stratejik ortaklık şeklinde bir metod ile devam edilmesi gerekir, çünkü insanlar yaşlanır, şirketin kurucusu veya sahibi yaşlandığında bunlardan biri yapılmalıdır.

Şimdi ortaya iki soru çıkıyor :

1. Bir şirketin nesi para eder, bir şirket niçin satın alınmak istenir (arsası için gibi sebepler dışında birşeyler bulmanızı rica ediyorum …) ?

2. Satılmayacak ise arkadan gelen nesil şirketin yönetimini nasıl devralabilir, nasıl bir sisteme sahip şirketlerde bu başarılabilir ?

Yorumlarınızı bekliyorum …

Ben iş hayatıma başladığımda 22 yaşındaydım. Birlikte çalıştığım kişilerin bir kısmı benim yaşlarımda bir kısmı ise benden büyüktü, şimdi ise iş yaptığım kişiler arasında yaşlılar grubunda yer alıyorum.

Genç insanlara duyulan güvensizliğin her türlüsünü yaşadım.

Ben hayatım boyunca kendi işimi yaptığım için hep karşımda müşteri adayı şirketin patronu veya çalışanları bulundu. Bunların arasından genellikle çalışanlar (patronlar değil) bana zaman zaman kendilerinin büyük bir şirket olduklarını benim ise küçük bir şirketi temsil ettiğimi ve bu durumda onlara nasıl bir iş sürdürebilme garantisi vereceğimi sormuşlardır.

Yaptığım işin niteliğinden dolayı zaten şirketim çok sayıda insan çalıştıramazdı ama çoğunun gözünde ölçek buydu. Sanki ne kadar çok insan çalıştırıyor iseniz o kadar güvenilir oluyordunuz …

Benzer bir soruyu çok az patrondan ya duydum ya da duymadım. Sizce niçin ?
Bence iş kurmuş olan kişiler ile iş kurmamış kişiler arasında temel bir fark var.

İlk grup riskin ne olduğunu, yükselmek kadar dibe gitmenin de iş hayatında olabileceğini bildiği ve muhtemelen bir iki kez sendeleme yaşamış oldukları için başkasının halinden anlıyorlar. İkinci grup ise bu riskleri hiç göze almamış, sorgulayarak kendi sorumluluğunu yerine getirmek isteyenlerden oluşuyor. Neyse konumuz bu değil …

Sonra yıllar geçti, arkama baktığımda yüzlerce şirket ile tanıştığımı, bazıları ile iş yaptığımı bazıları ile bir çok sebepten dolayı hiç bir işim olmadığını görüyorum.

Ama gördüğüm tek şey bu değil.

Çalıştıkları yeri ?büyük? şirket olarak tanıtan kişilerin artık orada olmadığını, hatta şirketlerinin bile ortada olmadığını görüyorum. Bir şekilde sürdürememişler grubuna katılıp tarih olmuşlar.

Dünya çapında yapılan incelemeler benim bu gözlemim ile aynı sonuçta birleşiyor. Okuduğum yazılarda şirketlerin çoğunluğu (% 1-2?si hariç) insanlar kadar bile yaşamadığı yazıyor, birinci nesilden ikincisine % 40?ı, üçüncüsüne ise % 4?ü geçebiliyormuş. Kısacası yaklaşık 50 yılı devirebilme ihtimali % 4, diğer bir deyimle % 96?sı yolda telef oluyor.