Bu hikayeyi bana bir arkadaşım gönderdi sonra baktım bir çok internet sitesinde de yer alıyor onun için kendi yorumumu katarak yayınlamakta bir problem görmedim. Ancak bir ilk sahibi var ve bana bilgi verirse elbette onunda adını buraya eklemek isterim.

Geleceği düşünerek çalışan insanlar ile bugünün sorunları içinde boğuşan kişiler zamanı farklı kullanır. Gelecekte olacak olanları düşünerek iş yapanlar, bugün çalışacakları 8 saatin bir kısmını (%30-40 olabilir) bundan sonra yaşanacakları yönlendirmek için kullananlardır. Örneğin bir cihaz üretiyorsunuz, bu cihaz hakkında şikayet almamak veya servis bölümünüze fazla iş düşsün istemiyorsanız bugünden, cihazın üretim tasarım veya üretim aşamasında bu beklentiyi çalışmanıza yansıtmalısınız.

“Fırtınada Uyuyabilirmisin” hikayesi bana “Geleneksel Maliyet Bakışı ile maliyetinizi azaltamaz sadece öğrenirsiniz, o da bir kısmını !” isimli yazımı hatırlattı. Şirketler ürün maliyetinin ne olacağına aslında tasarım aşamasında karar verirler, daha sonra ise sadece “maliyet gerçekleşmesi” olur. Kısacası üretim başladıktan sonra yapılabilecek tasarruf veya verimlilik tedbirleri tasarım aşamasında yapılan hataları pek gideremez. Kısacası üretim sürecine girmeden,  fırtına başlamadan önce tedbirler alınmış olmalıdır.

Geleceği planlamak her zaman bir konu, eğitim hayatımızda, iş hayatımızda, ailemizin içinde … İşte hikayemiz :

Fırtınada Uyuyabilirmisin

Yıllar önce bir çiftçi, fırtınası bol olan bir tepede bir çiftlik satın almıştı. Yerleştikten sonra ilk işi bir yardımcı aramak oldu. Ama ne yakındaki köylerden ne de uzaktakilerden kimse onun çiftliğinde çalışmak istemiyordu. Müracaatçıların hepsi çiftliğin yerini görünce çalışmaktan vaz geçiyor, burası fırtınalıdır, siz de vazgeçseniz iyi olur diyorlardı.

Nihayet çelimsiz, orta yaşı geçkince bir adam işi kabul etti. Adamın haline bakıp ‘çiftlik işlerinden anlar mısın?’ diye sormadan edemedi çiflik sahibi. ‘Sayılır’ dedi adam, ‘fırtına çıktığında uyuyabilirim’ .

Çiftçi bu ilgisiz sözü biraz düşündü, sonra boşverip çaresiz adamı işe aldı. Haftalar geçtikçe adamın çiftlik işlerini düzenli olarak yürüttüğünü de görünce içi rahatladı. Ta ki o fırtınaya kadar:

Gece yarısı, fırtınanın o müthiş uğultusuyla uyandı. Öyle ki, bina çatırdıyordu. Yatağından fırladı, adamın odasına koştu: ‘Kalk,kalk! Fırtına çıktı. Herşeyi uçurmadan yapabileceklerimizi yapalım.’ Adam yatağından bile doğrulmadan mırıldandı: ‘Boşverin efendim, gidin yatın, işe girerken ben size fırtına çıktığında uyuyabilirim demiştim ya.’

Çiftçi adamın rahatlığına çıldırmıştı. Ertesi sabah ilk işi onu kovmak olacaktı, ama şimdi fırtınaya bir çare bulmak gerekiyordu. Dışarı çıktı, saman balyalarına koştu:  A-aa! Saman balyaları birleştirilmiş, üzeri muşamba ile örtülmüş, sıkıca bağlanmıştı. Ahıra koştu. İneklerin tamamı bahçeden ahıra sokulmuş, ahırın kapısı desteklenmişti. Tekrar evine yöneldi; evin kepenklerinin tamamı kapatılmıştı. Çiftçi rahatlamış bir halde odasına döndü, yatağına yattı. Fırtına uğuldamaya devam ediyordu. Gülümsedi ve gözlerini kapatırken mırıldandı: ‘Fırtına çıktığında uyuyabilirim’